İntihar Mavisi Sulara Yazılan Sevda Mektupları 4

Ey üstüme basa basa kalbimi parçalasan da yalnızlık,
Bir diş sıkınlığı vakitte izin vermeyeceğim sana yok etmeni beni,
Esiri olduğum gözlerde yok olsam da, ben gömmeyeceğim gözlerime,
Acı tokluğunda doğup doğup öldürsen de benliğimi,
Dualarımla haykıracağım sevdiğimi dağlar ötesinden de olsa sevdiğime,

Ey mecburiyetimi tokat gibi yüzüme çalmakla aşkı bir diş sıkımlığı vakitte tüketen kadın, şimdi söyle hangi şiir saklar seni içten içe, ben yazamam şiirini, mısralar seni taşıyamaz, aşk bile anlamadı beni ki senden anlamanı beklemem galiba deliliğin ta kendisiydi. Çünkü ben seni yazılamayan şiirlerin mısralarının taşıyamayacağını bildiğim için suskunca kaderime boyun eğerken yüreğime ilmek ilmek bir hattat ustalığıyla yazdım. Şimdi kalbim teklemeye başladığında bir tek o ismini yazdığım yer kanamıyor.

Görsem acımazdım asla sana, çünkü ben acımayıbilirdim ama seni öylesine sevmişim ki içten içe, hayalinle yatmaya öyle alışmışım ki, hayaline sarılıp usulca sıcacık sevdalara daldığım zamanlarda sen kulağıma fısıldamıştın bana 'Acıma aşkım, kendine bile acıma!' biliyor musun, her gözlerimi açtığımda sen varken, sen küfürler etmezken ardımdan ağız dolusu, senden dualarını duymak beni yüceltirde mecburiyetlerimle dalga geçercesine küfürleri duymak, beddularını almak milyon ötesi ölmek gibi... Gözlerinden kanlı yaşlarını döküyordu bir palyaço geçen, çay içiyorduk ve ağlıyordu 'Hiç mi güzel günlerimiz olmadı?' diye soruyormuş sevgilisi ve o 'Oldu, ama güzel günlerimizi, bizi kucaklayan acı günlerimizde sebebi biz bilerek hedef gösterip birbirimize destek olmak yerine ettiğimiz küfürler sildi.' Diyince ardına bile bakmadan terk edip gitmiş sevgilisi. 'gitmeyi, bedduayı ve sana sen yapma dayanamıyorum dediğin halde küfürleri seçti ise bil ki seni sevmemiştir.' Dedim teselli olsun diye. Senin kendin ağırdır bir başka şehirde ama benim artık nefesim ağır gelirken bana, biliyor musun gözümü kendime kıyamayıp açtığım her sabah hani idamı kesinleşen günü ertelenmiş mahkûm gibi sevinerek uyanıyorum. Kahvelerin telvesi ağır gelmiyor, çünkü günde bir kere seni unutmaya yüz tuttuğum an Türk kahvesi içiyorum. Kaybedecek neyim kaldıysa küfürse küfür demiyorum hayaline ruhumu sardığım ruhum, kaybedecek bir şeyim kalmadı ama her ne olursa olsun dualarımı sana yolluyorum.

Aklım başımda çok şükür, kafayı yiyen inlarlarla işim olmaz, kafayı yemişim iyice diyenlere gülümsüyorum sadece ve 'Afiyet bal şeker olsun' diyorum. Bilirim ki ben yokken alabora olan gemiden, öldükten sonra aşkımı yaş diye akıtan gözlerden, nefesini bensizlikte bile ben diye almayacak sevgiden, ayakta durmasını bilemeyen kadından, ismi olmayan yazıdan, kaderine boyun eğmeyip yaşamasını bilmeyen insandan kalbime leke düşüreceğini bilsem de nefret ederim. Giden bir can yoktur aslında insanın ruhunda, insan kendisi isterse canlar gider unutmamak lazım. Oysa bir merhaba kadar yakındır can, bir özür dilerim kadar yakındır belki de kaybettiğin insan, yapmayacağım diye diye söz verirken her seferinde bir anlık ümitsizlikte içinde biriktirdiklerini kusunca insanın yüzüne, o insan nasıl iğrenmesin ki kendinden ey sevgili dost, bak bir yüreğine... Yalvardılar mı sana 'yapma' diye.

En sevdiğim bile tanımamış beni azıcık derken aslında bir de kendine bak güzel insan, hani biz suçlu ararken elimizle işaret ederiz ya, işaret parmağımızla gösterirken suçluyu, diğer üç parmakta üç kere bizim kendimizi gösterir aslında da işimize gelmediğinden görmeyiz. Unutmamak gerek aslında, bir bir insan aşkını başka ellere yakıştırmazken, kaderine mecburiyetinden dolayı boyun eğen bir adamın tek desteği, dayanağıdır ruhunu sevdiği kadın... Ya kadın dayanak değil de dayaksa ne olur o zaman, düşünmek bile istemiyorum.

Şükretmek lazım şimdi olan her şeye, hayatından gitmiş olabilir sevdiğin ama dayanmasını bildiğin sürece ve hayata karşı sana sunulan tüm sınavları geçip, öğretmen olursan bu hayata o zaman senden giden insan bile, kendi ellerinle kaybettiğin insan bile sana gülümser ve içi rahat eder veda ederken bu dünyaya, belli mi olur belki de hakkını helal eder. Ama vay ben öldüm, yataklara düştüm, nefret ediyorum, sınavlara hazırlanmıyorum, can çekişiyorum, Allahın sınavına inanmıyorum dersen bu hayatta, yüreğini sadece sana sunmuş insan bile üç kez düşünür ben bu insanı nasıl sevdim, bunun inancı nedir diye...

Tek gerçeğim, mucizem, kıyasıya sevdiğim, gamzesinin çukuruna ömrümü doldurduğum hayaliyle aldığım nefese can koyduğum, ruhumu kadın, ellerini ellerimde hissederken ve saklarken ellerinin kokusunu ellerimde; hayat ne olursa olsun bir elimle tutarken ellerimi ellerinde diğer eline de alıp şiirlerin keskin yanını kesme bileklerimden ve yakma canımı, zehir zemberek sözlerinle vurma ruhumu içten içe, yakma canımı, son kez söylüyorum, hayatın içinde canımdan can alan var, sen canım yol yapma, n'olur yapma... 'Ağlamak bize göre değil, bize gülmeler yaraşır' de ve dayanağım ol!

Seni azıcık bile tanımamışım, misafir geldiğinde düşlerime... Ben sana hep gözyaşı vermişim, gözlerimin önünden bir bir geçerken birlikte nefes aldığımız mavimsi düşler ve mavi sulara şiir yazdığımız mutlu anlarımızda baktım ki ben hep acı vermişim sana ve tüm hata, tüm günah bende biliyorum, hep ağlattım sevdiklerimi, ben bir hiçim aslında ve neden korkuyorum düşündüklerimi yapmaktan anlamıyorum. Gözyaşı verdiğimi biliyorum, hep ağladın beni tanıdığın zamandan beri, hele ki bana hiç güvenmedin, bana yorum yazan her kadınla, bana mesaj atan her kadınla yatıyorum mu sanıyorsun, beni zerre kadar tanımadın aslında ve sen bunları zikretmesen de hissettirdikçe iğrendim kendimden ve dedim ki 'Bu dünya sana fazla, sen bu dünyaya fazlasın!' Seni ağlatmaktansa ölmek daha iyiydi aslında...

Farkında bile değil insanlar, beni sevdiğini söyleyip canımı acıtanlar, seni seviyorum sözlerinin ardından güneş görmemiş küfürleri suratıma sayanlar, ben seni duamla da severim deyip beni ruhumla birlikte beddualara boğanlar, ben ağlama dediğimde hıçkırıklara boğulanlar, ayakta kal dedikçe yıkılanlar, dost görünen düşmanlar, düşman görünen dostlar, mutlu olun artık. Gün sizin gününüz, ben ölüyorum. Aslında babamı mezara koyduğumda sadece babam girmedi o mezara ben kendi ruhumla benliğimi koydum aslında. Sen yine de yaşadığım tarafımdım ölüm vaktimde sevgili... Son anlarını iyi geçirtmeye çalışan arkadaş filmleri geliyor aklıma, ne çok çaba gösterirler son anlarını iyi yaşasın diye, gülümsüyorum sadece o filmleri izledikçe... Gülüyorum, şükrediyorum, şükür yıkılmadım, yataklara düşmedim, oysa ruhumdaki aşkın bir damlasını ruhani bir insana verselerdi, bir faniye verselerdi o bir damla bu dünyadan silmeye yeterdi, buharlaşırdı... Bunu anlayan var mı?

Gülüyorum... İnşirahları okurken, saymıyorum okuduğum duaları, sadece okuyorum ve asıl memleketime göçmüşlere gönderirken, bir sepette senin kurtuluşun için yapıyor, sana bedduaya dönüşmeyen dualar yolluyorum, hep iyi olman için. Bir gün bir haber gelir belki, tüm emek verenler öğretmen olur, tüm öğretmenler istedikleri yere atanır. Herkesin gönlünce versin Allah, herkesin istediğini versin inşallah. Ben içtim tüm mavileri, gülümsüyorum. Gülmeli acı da olsa hayata, gülmeli. Çünkü biz farklıyız!

Bak bugünde sandalyemi odamdan dışarı çıkardım, nasıl üstüme geldiler dün, kırdım döktüm her yerde, arkadaşlar şaşırdı benim böyle olmama, ne bilsinler geçtim her şeyden... Ha insan bazen çıldıracak seviyeye geliyor, ne olur çıldırsa millet yazık der, kimse çıldırmış bir sevgili istemez, deli bir sevgiliye şiir yazmaz, yazık der sadece ve acır içinden... O yüzden çıldırmıyorum, yavaş yavaş kayıplar yaşasam da... İnadına yaşıyorum, aşkı yaşamasını bilmeyen insanlara ders olsun diye... Zencefilli bal bu karakışta çok güzel gidiyor, beni artık ısıtmıyor ama lütfen bir zencefilli bal için, güzel bir müzik dinleyip ruhunuzu dinlendirin, yarım kalan ne varsa devam etmesini gülümseyerek öğrenin. Hayat zor, lütfen ne sevdiğinize, ne eşinize, ne hislerinize, ne emanet edilen bedeninize sizde bir zorluk çıkarmayın... Ciddi! Emi!

02 Mart 2012 7-8 dakika 49 denemesi var.
Yorumlar