İntihar Mavisi Sulara Yazılan Sevda Mektupları - 6

Tükeniyorum artık, kendi kendime ölüme merhaba diyorum. Sevdiğiniz bir adamı yahut kadını öldürmenin yolu nedir bilir misiniz? Prangaya vurmak değil, zincirlemek değildir, yaşadığı ve yaşarken yapmaktan zevk aldığı şeylerden uzaklaştırıp, hani hiç medeni olmayan hareketler vardır ya adam kadını kıskanır ve kilit altına alır, işte sevdiğinizin ruhunu kilitleyin ve gözlerinizin önünde ölmesini izleyin. Tükenişini göreceksiniz ama siz huzurlu, mutlu olacaksınız kendi içinizde... Bunu yapamıyor musunuz, en güzel sevdiğinin sevgisini yok edip öldürme şekli de kurşun sıkmak değildir; güvenmemektir, güvenmeyin ve sizden nasıl uzaklaşmanın ötesine geçiyor görün değişimi...

Hadi vur güvensizlik kelepçesini ellerime ve yaftala beni yargılamadan önce yüreğinde, ben suya çoktan intihar mavisi mektuplar yazmışım içinde umutları çıkardığım, oysa aşk nefes aldıkça nefesine şükrü saklarken sevdiğin kadının kokusuna bulayıp içine çekmek demektir benim için, başkaları gibi kakıp ruhumun derinliklerinden karnını doyururcasına nefsinin arzularına boyun eğip sadece bir anlık zevk için parçalayacak av arayanların ihanetperver arzularını yaşamak değildir, sevgili uzaklarda olsa bile varlığını ve iyiliğini düşünerek şükredip dualar göndermektir benim için.

Zaten ben trafikten en usta sürücü olmama rağmen bana gelip çarpanlar yüzünden menedildim bu hayattan... Hak ettim, çünkü ben doğumuna izin verilmemesi gereken bir ruhtum aslında ve gözleri perdeli olduğu için bunu göremedi beyazların içinde melekler gibi dolanan hemşireler ve ben boğulamadığım için annemin kanında, seçim sunduklarında benim için o feda etti kendini anlaşılan... O da bir kadındı. Hiç hali hatrı, fikri zikri sorulmayan bir kadın, çamaşır yıkamak, çocuklara bakmak ve bir üretim firması gibi düşüncesizce üstüne çöküldüğünde çocuk doğurmaktan başka bir işe yaramadığını düşünülen bir kadındı. Belki de sunulan seçimlerde bu yüzden feda etti kendini benim için... Belki de o da benim içinmiş gibi gösterip kolayına kaçtı hayatın... İşte bende kolayına kaçamadım bu zamana kadar ama her gün gözümün içine içine bakıyor dar ayağında duran yağlı ipim...

Masayı donattım bugün, mumları da yaktım. Yalnızlığıma en güzel elbiselerden giydirdim şimdi, mezara girercesine sarılacağım ilerleyen saatlerde ve yalnızlığımda bunu en iyi şekilde biliyor ama hayatın içindekilere inat edercesine tek bir farkı var yalnızlığımın beni tanımanın yanında güveni bana huzur veriyor. Sabaha kadar içeceğiz onunla, çektikçe yıllanmış şarabımızdan ve yalnızlığım bana daha da yaklaşacak ve ben olacak bir süre sonra o hayata küfrettikçe ben kahkahalar savuracağım. Beni bu hale getirenlere dua edeceğim yüreğimin en derin yerinden...
Canım acıyor, hayatım boyunca yapmadığım işlerden dolayı ne çok yara aldım ben, ne çok yargılandım doğruluğum yüzünden, dürüstlüğümden dolayı ne çok kaybettim. Şimdi hayatımda değil bir kadın kokusunu, hayaline bile yer vermek istemiyorum, ölümü seven bir ruhu taşıyıp sırtımda benim o sonsuz sevgimi buharlaştıran ve bir avuç bile bırakmayan hayata karşı hiçbir şey hissetmiyorum. Geçen gözlerimin en gerisine kenetleyip gözlerini yanımda boylu boyunca yatan kızıl saçlı kadın gülümseyerek bana ne soğuk bir adamsın sen, sevişirken bile hissiyatsızlığın belli oluyor demişti. Hissetmiyorum dediğimde gözlerinden eksiklenmiş gibi yaşları dökmüştü. Artık vazgeçtiğim okunuyordu gözlerimden omzunu öperken... Ben gece yarıları ağlardım hayatım boyunca, şimdi gece yarıları çağlamaya başladım, gün içinde yağdıklarım kırk ikindi yağmurları gibi geçici sayılanlardan bana göre...

Sandalyem çok sanatsal duruyor odamda, ruhumun elini kolonu bağladım bir delilik yapmasın diye, deli gözünden hayat nasıl diye merak ediyordum ama sevdiklerim sağ olsun, beni sevmeyen sevdiklerimin sayesinde artık merakım da kalmadı. Akrabalarım babama akrabaymış, babam düşlerime gelip bana kızıyor, annem emanetim. Ben âşık oldum... Ölüme... Bekliyorum.... Son anda aklıma geldi; helva yerine kına dağıtacağım...

19 Mart 2012 3-4 dakika 49 denemesi var.
Yorumlar