İran Suriye Rusya Ve Türkiye Ekseninde Arap Baharı Analizi

Orta Doğu'nun kompozisyonunu yeniden oluşturacak bir süreç olarak nitelenen Arap Baharı ?nın hangi ülkelere ne derece bahar getireceği ve hangi ülkelerden ne derece bahar götüreceği ucu açık bir sürecin ilk soruları olarak akıllara gelmektedir. Arka planını, bölge ülkelerinin tarihsel vizyonlarının oluşum süreçlerini göz önüne alarak analize edebileceğimiz; edindiğimiz öngörüleri günümüz konjonktürüne kanalize edebildiğimiz takdirde bölgede vuku bulan gelişmeleri siyasal gerçekçilik olgusuna dayalı olarak yorumlayabileceğimiz komplike bir olgunun, Arap Baharı'nın, yapıcı unsurlarına bakmakta fayda vardır.
Tunus ?ta kendini yakarak bu baharın ilk kanlı çiçeği olan ve yayılım sürecinin fitilini ateşleyen kişi, acaba yıllarca susturulmanın, biat etme özgürlüğünün kölesi olmanın sonucu olarak mı vermişti kendini ateşe? Ya da Mısır ?da Tahrir Meydanı ?nı dolduran halk görünürdeki refahın ve huzurun gerçekte var olmadığını yeni mi fark etmişti de, o meydan tarihe geçen özgürlük meydanı olmuştu?
Bu soruların cevabındaki sorgulama, hakkını arama ve kendini kendince yönetme olgusu, kendi Rönesans'ını henüz yaşamaya fırsat bulan Arap halkına yıllardan beri unutturulmuştu belli ki. Kendi iç dinamiklerini bir halk hareketi olarak organize ve mobilize etmenin ne denli devrimsel sonuçları beraberinde getireceği Tunus ? ta atılan küçük bir kıvılcım ile fazlasıyla gösterilmiştir.
Bu sürecin kilit ülkeleri olarak görülen İran, Suriye ve Türkiye her ne kadar sürecin başlangıcında etkin rol almamış olsalar da sürecin gelişiminde, ilerlemesinde ve sonuçlanmasında etkin rol oynayacaktır.
Arap Baharı'nın Orta Doğu'nun kompozisyonuna ani ve detrimental etkileri şüphesiz hem oportünist hem de balansvari ülkeleri fazlasıyla tedirgin etmiştir. Bir yandan Orta Doğu adına söz söyleme kapasitesini çeşitli perspektiflerden artıran Türkiye diğer yandan Türkiye ?yi Batı Bloğu'na ve ABD ?ye taşeronlukla konvikte eden İran ve Arap coğrafyası ülkelerine karşı her zaman İran'ın sadık müttefiki olan Suriye bu sürecin en önemli komponentleridir.
Sürecin belirleyici ülkelerinden İran, taşıdığı Şiilik misyonundan dolayı Arap ülkelerince her zaman bir çekince ile yaklaşılan ülke olmuştur. İran ? Irak Savaşında Suriye dışındaki Arap ülkelerinin ?belli oranlarda Şii nüfusa sahip - Şii tehlikesinin verdiği baskı sonucu pragmatik olarak Irak'ı desteklemesi bunun en açık göstergelerindendir. Tarihsel süreçte Mısır, Suudi Arabistan gibi ülkeler Şiilik misyonunun meydana getirdiği kıskaçtan kurtularak İran ?a yaklaşması sembolik adımlar olmaktan öte geçememiş; geçicilik arz ederek o günün menfaatlerini elde tutmaya hizmet eden bir retorik olarak kalmıştır. Bu ülkeler İran nezdinde Batı Bloğu ?nun ve ABD ?nin ajanı olarak görülmüş ve bu ilgili
ülkelerde meydana gelen olaylara İran ?ın bakış açısı da bu merkezden hareketle olmuştur. Neticede Mısır ?da Hüsnü Mübarek ?in devrilmesi; Mısır ?ı aracı ajan olarak niteleyen İran ?ı tedirgin etmekten çok memnun eden bir hal almıştır. Bu durum Batı ?nın yapılandırma sürecine girmiş ve bu devletlerden gelen talimatlarla halkını domine etmiş bir devletin yıkılışını sembolize etmiştir. İran bu devrimi, kendini model olarak benimsediğini iddia ettiği Mısır halkının Batılı güçlere karşı kazandığı zafer olarak algılamaktan uzak durmamış; 1979 Humeyni Devrimi ?nin uzun vadede Arap dünyasını şekillendirici özellik kazanacağını ileri sürmüştür. Mısır ?daki Arap Baharı nın etkilerine onaylayıcı tepkilerle yaklaşan İran için Libya ve Suriye Baharları farklı determinant unsurlardan dolayı tedirgin edici bir boyut almıştır. Nitekim İran ? ın yakın ilişkiler içinde bulunduğu, Orta Doğu jeopolitiğini etkileme kapasitesine büyük katkıları olan Hizbullah ?ın, Libya da köşeye sıkıştırılması ayrıca NATO ?nun müdahalesi sonucu hareket alanının daraltılması İran ?ı bir hayli rahatsız etmiş ve NATO müdahalelerine tradisyonel tepkilerin ötesinde sert ve keskin uyarılarda bulunmaktan çekinmemiştir.
Arap Baharı ?nın etkilerini bölgesel ve küresel bağlamda en çok hissettirdiği ülke olan Suriye ?de durumlar farklılık arz etmektedir. Suriye boyutunda; İran ?ın Suriye ?yi kendisi için önemli bir müttefik olarak görmesi ve Batılı güçlerin Suriye ?yi kendi amaçlarına göre elimine etmesi sonucu kendine yönelik çevreleme politikasının getirdiği tedirginliği yakinen hissetmesi Arap Baharı ?nın Suriye versiyonuna genişletici bir boyut kazandırıyor.
Yine Suriye denklemini daha komplike hale getiren ülkelerden biri olarak Rusya ?yı görmekteyiz. Moskova ?nın temel yaklaşımını belirleyen iki önemli faktör bulunmaktadır: Tartus Üssü ve Güvenlik Boyutu ile Ekonomik Kazanımlarının Geleceği. Moskova'nın temel argümanı, Libya ?da NATO merkezli operasyonların ve Batılı etmenler temelinde oluşan yapılanmaların Rusya ?nın bu bölgedeki söz sahibi olma şansını zora sokması sonucu revize edilmiştir. NATO desteğiyle Libya iktidarına gelen yönetim sonucu Libya ?daki ticaret hacmini yitiren Rusya, aynı hezeyanı Suriye ?de yaşamak istemediği için Arap Baharı'nın etkilerini Suriye lehine minimize etme politikalarını oldukça açık bir şekilde Orta Doğu eksenine oturmuştur. Tartus Üssü ?ndeki etkinliğini sürdürerek ABD merkezli ve Rusya ?ya karşı kurulan NATO ?nun Orta Doğu ve Kuzey Afrika hegemonyasını kırmak isteyen Rusya; Başer Esad rejiminin varlığının devamını, kendi ticari, askeri ve siyasi menfaatlerinin provizyonu olarak görmektedir. Bu nedenle güvenlik temelli Suriye politikası, Rusya ?nın Esad rejimi destekçisi olma stratejisini devamlı kılacaktır.
İran ? Suriye ? Türkiye denkleminin son halkası olan Türkiye şüphesiz sınırlarında cereyan eden Arap Baharı ?ndan güvenlik boyutu başta olmak üzere derinden etkilenmiştir. Yaptığı her hamlede Batılı Müttefiklerinin, Rusya ?nın , İran ?ın ve Suriye yönetiminin tepkileriyle karşılaşan ve bu strüktürü oluşturan devletlerin, bakış açılarının çıkış noktası olan menfaatlerinin oldukça farklı olması nedeniyle bölgesel güç olmaktan öte dengeleyici güç olma yoluna giren bir Türkiye görmekteyiz. Orta Doğu ?nun tradisyonel yapısının halkın başlattığı ve bölgesel ve küresel güçlerin dahil olarak sonlandırdığı bir süreç sonucu yeniden şekillendirilmesi zarfında, bu amacı tarihsel bir hedef olarak taşıyan İran ?ın , Türkiye ?ye karşı gayet sert bir tavır alması Suriye ?nin elini güçlendirmektedir. Olası bir Türkiye müdahalesine karşı Devrim Muhafızlarını Suriye ordusunun emrine vereceğini deklare edebilecek kadar tehditkar olan İran ?a Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ?nun çok kritik ziyareti ve Orta Doğu ?da İran'ı hedef almanın Türkiye ?yi hedef alma niyetiyle aynı kapıya çıkacağını ifade etmesi; İran ? Türkiye ilişkilerini bir nebze yumuşatmış, normalleşme sürecine sokmuştur.Suriye ?nin olası bir Batılı güçler ve NATO merkezli şekillendirilmesini kendi güvenliği açısından çok büyük bir tehlike olarak gören İran, Suriye ?ye yapılan her müdahalenin sıranın kendisine gelmesini hızlandıran bir olgu olarak kabul etmektedir. Türkiye ?nin bu denklemde İran'ın güvenlik endişelerini Suriye ?ye karşı attığı her adımda gözetme başarısı , onun İran ile ilişkilerinin geleceğini belirleyeceğini göz ardı etmemesi gerekir.Suriye ?deki Esad rejiminin halkın isteklerini yerine getirmek için Türkiye ?den gördüğü baskı , onu PKK kozunu oynamaya itmekte ve PKK ?nin yayılımına el altından sürdürdüğü desteğini açık halde sürdürmekten çekinmemesine yol açmaktadır. En uzun kara sınırımızın bu derece güvenlik zafiyetine maruz bırakılma tehlikesi Türkiye ?yi atacağı adımlar konusunda daha ihtiyatlı olmaya mecbur kılmaktadır. Sıfır sorun politikasının işleyişine Türkiye ?nin en problematik sorunuyla balta indiren PKK tehdidi adeta sıfır sorun döngüsünü kısır sorun döngüsü haline getirmiştir. Artık Türkiye Suriye ?ye yönelik oynayacağı kartlarda uluslar arası konjonktürün yanı sıra ulusal, bölgesel ve sınırsal konjonktürü de dikkate almak durumundadır.
Sonuç olarak Türkiye ?nin Suriye ?deki olaylara yaklaşımında izleyeceği yol ve yöntemlerin hesabını çok iyi yapması ve yapacağı her hamlenin çok yönlü olarak ödenebilecek bedellerini göz önüne alması gerekmektedir. Türkiye üstlendiği misyona paralel olarak uluslar arası, bölgesel ve içsel dinamikleri her an sonuçlarıyla beraber öngörü yetisine sahip olması da gerekmektedir. Şüphesiz yaşanılan her baharın muhakkak yazı ve ardında kışı da olacak, savaş yerini sessizliğe bırakacak ve ekilenin biçilme vakti gelecektir.

08 Ağustos 2012 7-8 dakika 1 denemesi var.
Yorumlar