Islak Yağmurlar

Yüzüne su değmiş kaldırımlarda yürüyorum. Henüz sabahın ilk saatleri. İnsanlığın, rutin şamatayı başlatmadığı sakin saatler. Bir şahin, dairesel hareketlerle göğün başını döndürüyor. Mevzu ıslanmaksa ben de payımı alıyorum yağmurdan. Dişlerimizin aralarına sıkışmış yiyecek parçaları gibi bazen hayat. Bir şeyler yapmayı istemek, nereden başlayacağını, nasıl yapacağını bilememek duygusu. Uykularımızı bölen zaman, zamanı öldüren düşlerimiz ve düşlerimizi tıkayan gideri bozuk dünya...

Verilmeyi bekleyen kilolar, bitirilmeyi bekleyen bir tez ve tamamlanmayı bekleyen bir sürü şey. Yani kendimiz, ruhsal olgunlaşma sürecimiz...Bir şeyleri tamamlamaya çalışırken, kendimizi eksiltip çoğalttığımızı unuturuz çoğu zaman. Ya şu sürekli geriye sayan kum saati yok mu? Polat gibi sağlam olmalı insan, yoksa nasıl aşacak bu geriye sayma mevzusunu? Zaman ellerimizde bir bomba olup patlamadan, güzel şeyler yapmalıyız kendimiz için. Evet yanlış duymadınız, ilk önce kendimiz için. Sürekli birilerine, senin için diye başlayan cümleler kuruyorsak, biraz kendimizi kandırıyor olabiliriz? Herkes ne yapıyorsa sadece ve sadece kendisi için yapıyor çünkü. İçimizdeki kralın, bir Cüneyt ARKIN edasıyla, yalannn söylüyorsunnn! demesini beklememeli hiç kimse...

Bir gün çay içmese, çayı içmeyi özleyecek kadar sevmeli insan hayatı. Evladını sevmeyi aksatmış bir anne, sarılmayı özlemeli...Bir gün söylemeyi unutsa insan sevgi sözlerini, eksik hissetmeli kendisini...Sevmeyi, sevilmeyi özlemeli insan, kıymetini bilebilmek için. Ama unutacak kadar değil, kısa aralıklarda keşfetmeli, yoksunluktan sonra ele geçenin güzelliğini. Ağlamak ve gülmek de buraya dahil. Yazarken ayaklarım uyuşuyor sürekli. Allah'ım diyorum, yüreğimin ve aklımın uyuşmasına asla izin verme! Güzellikleri göremeyecek kadar körleşmeme fırsat verme...

Evden çıkınca evini özlemek, dişleri kendisine ait diye sevinebilmek, sevdiklerimiz eksilmeden günü bitirebilmek, bütün bunlar gülümsemek için yeterli sebepler olabilmeli bence...Çünkü hayat, bunları da kaybetmek sınavıyla karşı karşıya bırakabilir bizleri...Evlerimizin kapılarının dünya kapısından ne farkı var ki? Çıkanın tekrar girebileceğini ya da içeri girenin tekrar evinden çıkabileceğini kim garanti edebilir? Bu yüzden, uğurlamaları sevmeli insan. Bir ses duyduğunda, koşarak açmalı kapıyı...Bir günün, dünden daha güzel bir şekilde bize sunduğu işte bu tekrarlardır. Güzel olanın tekrarı yormamalı insanı...

Haydi bir bardak çay kapıp gelin şimdi! İster flamingolu olsun bardağınız, ister zürafalı, ahşap ya da bakırdan...Ne fark eder ki? Kalbiniz bir cam gibi parlak ve şeffaf olsun kendinize karşı yeter...Yeter ki yalan söylemeyelim kendimize. Ve yeter ki bir şeyler yapalım kendimiz için...

İlk işimiz çay içmek olsun mu? :)

14 Mart 2019 2-3 dakika 242 denemesi var.
Beğenenler (3)
Yorumlar