İstanbul Yazıları

Çınarın yapraklarına akşam kuşları doluşmuştu cıvıl cıvıl bir dünya en güzel orkestra doğanın bu eşsiz seslerini dinlemek hayatın bu çok sesliliğine kulak vermek benim gibi hissedenler için vazgeçilmez mutluluk anlarıdır, uzun zamandır oturmaktayım boğaza çok yakın duran bu muhteşem çınar insanı bırakmıyor vazgeçemiyorsunuz da en güzel sözleri burada buluyor en güzel şiirleri burada yazıyorum, Çengelköy vapuru yaklaşmakta beş bardak çay içip kalktığımda iskeleye yanaşan vapurun bıraktığı kalabalıkta beni bulmaya çalışan insana doğru koşuyordum eski bir öğrencimin israrla kahve ikram edip beni bana anlatmayı düşünüyordu ki kahveden çıkan bahtımın rüzgarına yeterince vakit ayıramadım,beklemeyi sever fakat bekletmeyi hiç sevmem ben bu yüzden uzun oturuşlarım rahatsız etmedi çünkü beklediğim bunu hak ediyordu onu gözden kaçırmamalıyım hiç yabancı düşmemeli buralara,
Düş denizimde boğulmaktan beni çekip çıkaran eli gördüm, insan hayatını bu kadar değiştiren ellere daha önce hiç rastlamamıştım,cesaretim yoktu gözlerine bakmaya ,yıldız kaynayan gözlerinde, ya,orada benim yıldızım yoksa diye ruhumun titrediğini hissediyor garip bir acı yaşıyordum ve seninle olunca istanbul en güzel şehir oluyordu, rumeli hisarında bir kuleden boğaza doğru bakarken elimi tutan ellerinin ,bana kattığı hazzı ve derin huzuru anlatamam işte burada sevdim ilk seni,gün eriyordu zaman buharlaşıyordu ve kalbim çarpıyordu benden farksız olduğunu düşmekten seni kurtaran kollarım arasındaki kalbinin sesini dinlerken anladım sen daha çarpıntılı daha titriyordun üşür gibi...
Tarihin derinliklerinden günümüze düşen bir su kemerinin altındayım fatih semti içinde kadınlar pazarı olarak isimlendirilen bir mekan tam bir masal şehri ve bu şehrin bir sokağının başında duruyorum bir kıraathanenin önü küçük masa ve oturma iskemleleri istediğim bir tablo en güzel resimdi seyrettiğim,ne güzel bir mekan surlara sırtımı dayıyorum kemer kemer gözenekler her biri zamanın izlerinden tuğlaları grileşmiş çok uzaklardan seslenir gibi bakıyorlardı,oturdum o mini oturaklara çay geldi yerin egzotik güzelliği kadar çay da o kadar güzel, bu tarihsel zaman ötesi yerin kokusu mu yoksa çayın kokusu mu çok güzeldi doğrusu henüz karar veremedim başım dönüyordu ayaklarım yerden kesiliyordu ayrılmak istemedim keşke yanımda sen olsaydın dedim varmışsın gibi dönüp baktım eğilip öpüyordu dudakların yanağımı ..
Süleymaniye çevresinde dar sokakların birinden çıkıp diğerine en izbe yerlerden beklenmedik güzel yerlere girip çıkıyorum bu yalnızlık beni nerelere sürüklüyordu ve ne işim vardı benim buralrda insanlar bana yabancı ben insanlara ,insan yüzleri ,kırık dökük virane dükkanlara ve yıkılmak üzere olan duvarlara benziyordu kendimi sağlıklı bir yere atmak istedim "..ağa kapısı " yazıyordu üzerinde girdiğim kemerli kapısı olan yer, dört kat üzerine sıkışık katların her biri halici ve boğazın girişini muhteşem bir pencere olarak insana gösteriyordu, çok etkilenmiştim meğer yalnız değilmişim yalnızlığımı attığım bu yerde insanlar daha anlamlı duruyorlardı mutlu ve sessiz ve duygulu,gözleri şehlaydı rica ettiğimde gülümseyerek bana bakan gözlerindeki sıcak ilgi ile resmimi çekmeye koyulduğunda ikinci ve üçüncüsünü de istemiştim güzel bir gün geçmesi için ve zamanın nasıl kaybolduğunu görmek için böyle bir beraberliği yaşadığıma çok mutlu oluyordum çekingen ve ürkek olan bendim bana cesaret veren rahatlığı bende gördüğü titrek duruşum olmalıydı...onu görmeye gidecek miyim ?..


05.06.2012/istanbul

09 Haziran 2012 3-4 dakika 164 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar