İstanbul'u Dinlemek

İstanbul her zaman kurtarıcım oluyor,yine çok sıkkın bir hafta sonu sonrası daralan yüreğimi dinlendirmeye koştum sabahın temiz serin sahillerin,ıhlamur ağacının gümüş yaprakları ve kokusu altında kendime bir yer buluyorum hiç vazgeçemiyeceğim fırından henüz çıkmış susamlı simitlerle olan kahvaltı dakikalarımdan ve bu alışkanlığıma şaşıyorum ama ne yapayım ben böyle mutluyum işte üçgen peynir ve iki hatta üç simit ve çay işte dokunmayın bana her hafta sonu farklı takılmayı seviyorum geçen hafta beylerbeyi bu hafta kuzguncuk,içime işleyen kuzguncuk semtinin serin sabahına aldırmadan doyasıya içime çektim boğazı,karşıya geçeceğim daha sonra gitmeden önce kendime gelmeliyim,işte aradığım fotoğraf karşımda boğaz mavi..
Bir gün uğramak isterseniz ismi istanbul olan bu maviş şehre emin olun martıları şarkılar okuyorken göreceksiniz hatta onları merak etmenizden dolayı iskeledeki sizi bekleyen vapuru da kaçıracaksınız az ilerde erguvan ağaçlarını fark edecek şaşıracaksınız bu kadar mı güzel tamamlar boğazın lacivert renkli suyunun asil gizemli akışını diyeceksiniz ve başınız dönecek bu büyülü renklerden bir rüyada olduğunuzu düşüneceksiniz ağzınızdan çıkan sözcükleri tutamayacaksınız harika..!! olamaz ..muhteşem..!!olamaz çığlıklarınızı duyuyor gibiyim..doğru mu ?
..

Dün gece yağmur vardı İstanbul'da baharın ortasında güz yaşıyor gibiydi dışarıda inadına yağmur ve onun gökten düşen öfkesi içeride benim yalnızlığımın kader çığlıkları ruhumun şimşeklerle dolması seri kırılmalar ve kalbime giden bütün fay hatlarının artçı sarsıntıları uykumu kabuslara çeviren acılarla kıvrıldım durdum oysa doktor görse halimi dinlese beni hiçbir şey bulamaz tüm doktorluk tıp tecrübeleri bir kez daha şaşırtacaktı onu neyse şafak sökmeye yakındı kuşlar cıvıldaşmaya durdu perdeleri açtım pencereleri açtım gece ruhumu delik deşeik eden yağmur sabah kesilmişti şimdi duru dinmiş serin bir havaya bırakmıştı yerini sabahı zor eden halimi sürükleye sürükleye mecbur ettim kendimi dışarı atmalıydım çıkmak çıkmamak arasında gittim geldim
isteksiz ve keyifsizceyim kah yürüyor kah minibüs bekler gibi önümde duranları gönderiyorum şöförlerin hışmına uğramışımdır muhakkak uzunca yürümüşüm deli olmalıyım bu ne hal bende ki kendimi sahilde kandilli iskelesine yakın yerde buldum uykusunu alamamışların halinden farksız başı ağrıyanlarla da yarışan durgunluğumla esneye esneye kendimi bir bankın üzerine attım toparlanmalıydım acıkmıştım da üstelik simit alacağım ve çay içmeliyim etrafıma bakındığımda gideceğim yeri tespit ettim büyük bir orman yangınından çıkmış gibi bedenim ve ruhum küllerden ibaretti kendime boş bir masa buldum iki simit aldım sabahın bu erken saatlerinde gerçekten güzel olurdu fakat bu sabah bana acı geldi severek içtiğim çaya ne olmuştu içime zehir akıyordu sanki başımı kaldırıp denizi görecek yerdeyim denizi geç fark ettim sahi istanbul neden sönük bugün martılar bile dönüp bakmadılar hangi yöne uçuyorlardı bir telaş hiç birinin mutlu olmadığı kesin kolu kanadı kırık olmaktan daha kötüyüm sanki her şey herkes ve tüm ssler renkler bana yabancı benden kaçıyorlardı ah yoksa evdeki karıncalara kızmış her tarafı saran işgallere son vermek için elektrik süpürgesini açmıştım bu günahım mı ...yok hayır yoksa bilmeden kırdığım bir kalbin bedduası mı aldığım bir ah bir derin kapanmaz bir yaraya sebep olduğum ne yaptığımı bilemediğim bağışlanmaz bir kötülüğün ahı mı bu istanbul'un bu en güzel yeri bana neden korku tüneli hangi güzel insanın yüreğine bir hançer saplamış olmalıyım . Hayır hayır ben kimseyi üzemem üzmem de benim yüzümden üzülen ya da canı yanan bir kişi varsa cehennemdir bu dünya ben..ben uçurumların dibindeyim düşmüşüm parçalanmışım ah başım dönüyor gözlerim kararıyor hayal meyal hatırlıyorum balıkçı kayığını martılar sadece onun etrafındaydı bir kara iri dev gibi gemi üzerine üzerine geliyordu çığlık çığlık martılar ve sandal ve büyük bir dalga ve Rumeli hisarı donuk ve bulunduğum yeri kaplayan dalgaların sürüklediği gövdem son dermanını yaşıyor suyun derinliklerinde nefessiz kalıyorum martıların saldırısına uğruyorum önce beni mermi gibi delip geçiyorlar sonra tekrar tekrar sarsıyorlar çığlıklarım çığlıklarına karışıyor martıların tamamen cansız hareketsiz kalıyorum ölüyorum ...ölüyorum...yere yığılmış beni ayılttıklarında aç olup olmadığımı soran insanlara şaşkınlıkla bakındım bana ne oldu ne olmuştu günlerden ne ? neredeyim ..beni tanıyanınız var mı ? ( ah ne olur kimse çıkmasın Allah'ım ) ..üstümü başımı düzeltip iyi bir yere oturttular çay ve poğça ve börek birer tabakta yememi istediler kendime geldiğimde iyi bir tanışma sohbetine girdik nasıl söyleyebilirdim gece geç yattığımı uyuyamadığımı erken kalktığımı namazdan sonra yürüyüşe çıktığımı dün geceden beri aç kalışımı hiç beklenmedik bir duygu fırtınasına kapılıp sıkı sıkı tutunduğum kolların ve kanatların kırılp kırılıp yeniden yalnızlaştırıldığımı nasıl anlatabilirim ve her şeye rağmen karaya çıkmam gerektiği inancıyla yürüdüm yürüdüm..'..bir haftadır düzensiz beslendiğimden sebebini bilmediğim bir bayılma geçici bir zafiyet olabilir..havalar da olumsuz değişken ve hazırlıksız yakalandım galiba ..'..evet inandırıcı oldu dışarıda istanbl ne güzel mavi ve kandilli iskelesi ne güzel mutlu nasıl canlı hayat dolu insanlar martılar sevinçle bir o yana bir bu yana iskeledeki vapuru uğurlamaya geldiler az sonra kalktığında bir grup muhafız alayı gibi çevresinden ayrılmayacaklar ta ki Eminönü iskelesine teslim edinceye kadar...eğilip boğazın suyu ile yüzümü yıkıyorum tuzlu iyotlu su önce yakıyor gibi oldu sonra karşıdaki Rumeli hisarı'nın göz kırpması ile istanbul'un gülümsediğini anlıyordum ..
Kuşların şu cıvıldaşmaları...uyarmak için sanki insanları nasıl da sevimli huzur verici tatlı nağmeli hiç kabalaşmayan kulağı da yormayan tatlı su gibi ruhumuza akıyorlar da akıyorlar az önce okunan ezanların ardında bir sessizlik süreci şimdi de namaza kalksınlar diye insanlar kuşların gayretleri daha doğrusu onlar da kendi hal dilleri ile zikr ediyor ibadet ediyorlar bu güzel ses armonisi güneş doğuncaya kadar sürecek daha da israrla ötüşleriyle ve istanbul derin bir mavi siyah mahmur bir fotoğrafın içinde akıp duruyor ne kadar temiz harika bir hava var dışarıda saat sabahın 05.05..i seviyorum ben bu saatleri istanbul'da..
İstanbul bu sabah ne uzaktan ne de yakından sesi gelmeyen uysal bir dev gibi beklemede şafak sökmesine daha var homurtuları yakındır taşıtların canım bir şey çekmiyor yürüyorum kandilli anadolu hisarı sahil kıyısından on yıl olmuş diyorum içimden tam on yıl yaşlanıyor muyum yoksa bu şehir beni yeniden mi yaşatıyor keşfediyorum çünkü yeni yeni hayatı sevmeyi ve aşkı,tuhaf değil mi ? yoksa şehrin büyüsü mü ? karar veremeden otobüse biniyorum yorulduğum yerden..

10 Haziran 2012 7-8 dakika 164 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (2)
  • 11 yıl önce

    Yazılarınızsa İstanbul dile geliyor adeta..İstanbul aşkı bir başka sanırım. Kutluyorum bu güzel İstanbul anlatımını...

  • 11 yıl önce

    .ne kadar şaşırtıyorsa insanı istanbul , ruh dünyam da bu şehirde o kadar şaşırtıyor beni bir yanı mavi mutlu iken öteki yanı buruk hüzün dolu insan hikayeleri gibi bu rüya şehirde her gün yenileniyor her gün değişiyorum...yorumlarınız için teşekkür ederim ..