Kaderin Oyunu

Bazen hayat, insanın elinden tutup hiç beklemediği bir yola çıkarıyor. Bir sabah uyanıyorsun, bütün planların, bütün umutların darmadağın olmuş. Oysa sen yolunu çizmiştin, düşlerini büyütmüştün, kendince bir düzen kurmuştun. Ama kader, insana kendi yazısını okutmadan önce kalemi elinden alıyor. İşte tam da o an anlıyorsun ki, bizler kendi hikâyemizin sadece kahramanıyız, yazarı değiliz.
Hayat, çoğu zaman bizi kendi ellerimizle kurduğumuz hayallerin ortasında sınar. Bir gün güvenerek attığın adım, ertesi gün bir boşluğa dönüşür. Bir sabah gülümseyerek uyandığın düşler, akşamında bir yangın yerine çevrilir. kader kendi oyununu sahneye koymuş, sen de bu oyunun başrolünde yer almışsın.
Kalbinin bütün gücüyle seviyorsun, ama yolun yarısında yapraklar dökülüyor. Birine güveniyorsun, ama güvenin en çok orada sınanıyor. Umutla tuttuğun eller kayıyor avuçlarından, sen geriye yalnızca boşluğu sıkı sıkıya tutuyorsun. Bazen bir yolun ortasında kalıyorsun, gidecek yerin var, ama sığınacak yüreğin yok.
İnsan kimi zaman sevmeyi bir sığınak sanır, güvenmeyi bir temel gibi görür. Oysa kader, en sağlam bildiğin duvarı bile bir dokunuşta yıkabilir. Sana en çok sahip çıktığını sandığın şeyin, aslında senden en kolay vazgeçen olduğunu gösterir. Bu oyun adil değildir; çünkü bütün ağırlığı senin kalbine yükler, bütün suskunluğu senin omuzlarına bırakır.
Kimi zaman bütün benliğinle bağlandığın bir insan, kaderin bir işaretiyle senden alınır. Gözlerinin içine bakıp yeminler eden, omzunu siper eden, sana “yanındayım” diyen biri, bir gün hiç beklemediğin anda sırtını döner. İşte o an anlarsın: Kader, en çok da kalbinden oynar. Çünkü kalp en savunmasız yerindir. Bütün yaralar oraya açılır, bütün acılar orada büyür.
İnsanın aklıyla kalbi arasındaki çatışma da işte burada başlar. Akıl der ki: “Her şeyin sebebi var.” Kalp ise isyan eder: “Bunun sebebi ne olabilir?” Akıl kabullenmeye çalışır, kalp kabullenemez. Çünkü kader dediğimiz şey sadece dışarıda yaşanmaz, içimizde de sürer. En büyük sahne aslında ruhumuzun derinliklerindedir.
Hayatın en acı tarafı şudur ki; insan kendi elleriyle büyüttüğü hayalleri yine kendi gözleriyle yıkıldığında seyreder. Bir gün bütün inancınla sarıldığın düşler, ertesi gün tuzla buz olmuş cam kırıkları gibi ayaklarının altında dağılır. Oysa sen her şeyi planlamış, yolunu çizmiş, güvenli sandığın bir haritanın peşinden yürümüştün. Ama kader, insanın karşısına kendi kurallarını koyduğunda bütün hesapların boşa çıkar.
Yine de insan, bütün bu kader oyunlarının içinde bir direnç geliştirir. Ağlarken bile sabahları yeniden uyanır. Yıkıldığını sandığında, fark etmeden bir kez daha doğrulur. Kendi kendine fısıldar: “Dayan.” Çünkü bilir ki hayat beklemez, acı da beklemez. Zaman akar, yaralar kabuk bağlar, izler kalır. İşte o izlerdir insanı olgunlaştıran, karakterine derinlik katan.
Kaderin oyunu ağırdır, inciticidir,kimi zaman zalimdir. Ama bütün bu acıların içinde insan kendi gerçeğini keşfeder.Belki de en büyük zafer, oyunu bozmak değil, oyunun içinde ayakta kalabilmektir.