Kadim tarihimde tavlanın yerine dair (!)

Azizim, insan 'Ben neyim' dememeli, 'Ne olacağım' demeli...
Atalarımız, bu sözü söylemekle isabet buyurmuşlar...
Neden mi?
Müsaade buyurun anlatayım.

***
Bundan yaklaşık altı yıl öncesi...
Allah selamet versin, Muhammet abiyle tavla oynuyoruz. Muhammet abi, Trabzonlu ve Karadeniz insanının bütün özelliklerini taşıyan sempatik bir abimiz. Öğretmen olarak mesleğe yeni atanan kızı, Deniz de izleyicimiz.
3-1 öndeyim...
Beşinci elin ortasındayız...
Muhammet abi, ani bir hareketle kalkıyor.
- Ben sıkişdum. Helâya cidup celeyum. Bozma eli haa, bole kalsın.
- Tamam abi. Bekliyorum.
Bu arada, Deniz'le konuşuyoruz. Muhabbet arasında Trabzon'da herkesin bildiği bir cadde ve bu cadde üzerinde bulunan meşhur bir kitapçı soruyorum. Deniz, işkilleniyor ama sebebini de sormuyor. 'Neden' bakışları arasında alıyorum cevaplarımı: 'Uzun sokak, Akademi kitapevi.'
'Tamam' diyorum.
'Neden' bakışlarını, 'Bekle, anlarsın', diye cevaplıyorum.
Neyse, Muhammet abi geliyor.
- Bozmadın daa oyuni.
- Yok abi, bozmadım. Neden bozayım?
- Oynadı mi, diyerek tekrar kızından teyit alıyor.
Neyimi gördüyse artık? ;
Cevap olumlu olunca kaldığımız yerden devam ediyoruz oyuna.
Yine yeniyorum. Oyun 4-1 oluyor.
Muhammet abi, patlayacak, çok kızgın. Acayip ciddiye alıyor oyunu.
Zaman bu zaman diyerek, pulları dizerken sormaya başlıyorum.
- Muhammet abi, sizin orda bir Uzun sokak var, orayı biliyor musun?
- Biliyrum tabii, diyor sinirle...
- Uzun sokakta bir de Akademi kitapevi var. Orayı biliyor musun peki?
- Oni da biliyrum.
- Hah, orada benim kitabım var, al onu oku. Çünkü ben bu işin kitabını yazdım. ;
Daha sözüm bitmeden Muhammet abi zıplıyor olduğu yerden; bağırarak bir şeyler söylüyor ama ben kahkahayı patlatmışım.
Duymuyorum.
Oyun sonunda bitiyor.
Muhammet abi 5-4 galip. Keyfi yerinde ve çenesi durmuyor doğal olarak.
Oyunlarda yenilmeyi ciddiye almam, üstüne üstlük bir de atmışım golümü. ; Benim de keyfim yerinde...
Sonuçta iki taraf da halinden memnun...
(Oysa aynı numarayı lise yıllarında, Allah rahmet etsin, komşumuz Güllü teyzeye yapmıştım da, birkaç gün yanına yaklaşamamıştım.
Ama onu yenmiştim...
Performansımdaki düşüş, o zaman dikkatimi çekmemişti demek ki... ;)

***
Geçen hafta bir tavla müsabakasında daha, 4-1 önde iken, 5-4 yenildim.
Yenilmek zoruma gitmedi, çünkü yenilmeyi umursamam. Ama abartısız, kendimi Fenerbahçe deplasmanında oynayan Galatasaray gibi hissettim.
Bir Fenerbahçeli olarak Galatasaray'ın Kadıköy'deki halini anladım ve hak verdim.
İnsanoğluna da bu yapılmaz ki arkadaş!
Önce rakibimin herkesi 4-1'den hatta 4-0'dan 5-4 yendiğine dair, uzun bir nutuk dinledim. Anlatan arkadaş, daha önce epey bir mağlubiyet tatmış rakibimden! Yani o da bir Melekzede... Önde olduğum için sevinmemem, son sözü bittikten sonra söylemem gerektiği gibi konular uzun uzun anlatıldı.
En ufak detayına kadar...
E, eğitim şart tabi...
Sağ olsun, arkadaş benden taraf ama...
Yani bir de benden taraf olmasaydı, vay halime... ;
Kahkahalar, gülüşmeler...
Gırla...
Paslaşıp duruyorlar...
Arada ise iki büklüm bir Ali Rıza...
Moral bulayım diye bir ara 'Aslında kitap yazmaya alışmışken, şu tavlanın da kitabını yazayım' deyip, güya espri yaptım...
Yapmaz olaydım.
Çünkü güme gitti...
Gülen yok... Herkes dudak büküyor.
3-1 de öndeyim hâlbuki...
Yani, artık varın durumu siz tasavvur edin; öyle baskı altında oynuyorum.

***
Sonra bir başka Melekzede daha...
Aynı baskı üzerimde...
Arkadaş, 4-0'dan, 5-4 oyun vermiş.
Anlatımlar süper; öyle moral oluyor ki, sormayın gitsin.
Sağımda oturan 'irfan' sahibi bir 'büyüğümüz', sağ olsun, Kadıköy'de oyuncuların kafasına şişe fırlatan taraftar gibi...
Rakibimden daha rakip...
Hatta katmerli rakip...
Ben iyi zar atınca ya da rakibimin işleri iyi gitmeyince oturamıyor yerinde...
Diğer tarafta oturan zümrem ama rakibimle aynı çeteden...
Bana 'Seni tutuyorum' diyor ama laf; gel de inan...
Gönlü çete arkadaşından yana...
Yani öyle olmasa, 5-4'lük mağlubiyetten sonra, bir çelme de ondan yer miydik?
Ahh, benim talihsiz başım... ;

***
Hâsılı yalnızım.
Melekten bir rakip (artık siz hangi melek olduğunu tahmin edin) ve dört tane de katmerli rakip...
Arada da ben; bir garip...
Oysa öğlen aralarında soğan ile ayrandan oluşan menümüzle köfteleri yuvarladığımız bir başka büyüğümüzü aramış, desteğe çağırmıştım.
'Yediğimiz ayrı gitmiyor, ıslak-kuru yemekleri beraber götürüyoruz' diye düşünürken, o da beni yalnız bırakmasın mı?
Meğer o da bizi 'sevmez'miş.
Haydi bakalım!
Oysa bir Galatasaraylı olarak, beni en iyi onun anlaması gerekmez miydi?

***
Neyse, yenildik yenildik, ne yapalım...
Başa gelen çekilir...
Okula geldik mecbur...
Her beş adıma bir 'geçmiş olsun' dilekleri...
Ben hastalanıp yorgan döşek yattığımda bu kadar 'geçmiş olsun' temennisi duymadım.
Duysaydım, daha çabuk iyileşeceğim kesin; yani o kadar...
Ama şimdi ki temenniler, doğal olarak daha da hasta ediyor adamı...
Hasta olmayayım da ne yapayım?
Yani 'Arkadaş, 4-1'den oyunu verdik. Eze eze yenildik' de denilmez ki?
Düşün düşün bir bahane yok!
Bir ara kıvırıp 'Tavla, Fars oyunu, Türk'e ters' diyecek oldum, birinin 'O zaman ciride buyurun' deme ihtimalini düşünerek vazgeçtim...
Hâsılı a dostlar, insan 'Ben neyim' dememeli, 'Ne olacağım' demeli...
'Bundan sonra ne olacak?' diye mi soruyorsunuz?
Ne olacak değerli basın mensupları; 'önümüze bakacağız' tabii ki...;

23 Kasım 2009 4-5 dakika 10 denemesi var.
Yorumlar (1)
  • 14 yıl önce

    Bence de önünüzdeki maçlara bakın. Yalnız dikkat edin karşınıza benim gibi zar tutmanın "kitabını yazmış" biri çıkmasın. Sahi Balıkesir'deki şu herkesin bildiği caddedeki kitapçının adı neydi..İşte oradan bulabilirsiniz kitabımı ;) Okurken çok eğlendim. Teşekkürlerimle..