Kadınlar Gününde , Kadına Dair

"Duygu Asena'nın Anısına"
Dün gece, tv de bir kanalda, gazeteci-yazar, Kürşat Başar'ın bir sohbet programını izledim.
Konuklardan biri, yurtdışında yaşayan ünlü yazar Nedim Gürseldi.
Konu kadın-erkek ilişkisine geldiğinde, Gürsel iki cins arasındaki, duygusal ilişkiyi, tamamen cinselliğe dayandırdı.
Dokunmanın, cinselliğin, ilişkinin temeli olduğunu, duygusallığın da cinsellikten sonra, onun tetiklemesiyle arkadan gelebileceğini söyledi.
Bu ifadeler, bana göre erkek bakış açısını ve bu nedenle yüzyıllardır süren, erkeklerin kadınları anlayamama ve onlara hitap edememe durumunu çok güzel açıklıyor.
Doğal olarak istisnalar, kaideleri bozmayacağından, çok küçük bir azınlık,duygusallıkları kadınlar kadar gelişmiş olan, erkek topluluğunu bu genellemenin dışında bırakarak, sürdüreceğim yazımı.
Oysa, kadınlarda durum tam tersidir. Kadınlar dokundukları erkeğe aşık olmazlar, aksine, aşık oldukları erkeğe dokunmak isterler.
Kısaca, bir kadın hiç dokunmadığı, hatta bunun olanaksız olduğunu bildiği, durumlarda bile, bir erkeğe çok aşık olabilir.
Dürtülerini frenleme, kendine ve başkasına ait duyguları anlayabilme, paylaşabilme özelliklerini taşıyan duygusal zeka(EQ:emotional quotient) kadınlarda daha gelişmiş durumdadır.
İşte bu gelişmiş duygusal zeka ve özellikler, erkek egemen toplumlarda kadının, aldatılmasına, kandırılmasına, zulüm ve baskı görmesine, sömürülmesine, kullanılmasına, kısaca, ikinci sınıf insan konumuna düşmesine, neden olmuştur.
Kadın, fiziksel güç olarak, erkekten zayıf olabilir, ama dayanıklılığı erkekten fazla olduğundan, genellikle, çok zor durumlarda yaşamasına ve doğum yapmasına rağmen, erkeklerden uzun yaşamaktadır. Dünyadaki tüm toplumlarda, yaşlı kadın dulların sayısı, erkek dullardan fazladır.
Erkeklerin kadınlara, genelde cinsel obje olarak yaklaşmalarına karşın, kadınlar giderek duygusallığa ve romantizme gömülmekte, acı çekmekteler.
2006 yılında kaybettiğimiz , Türkiye'de kadın hareketinin öncülerinden, gazeteci-yazar Duygu Asena'da gerek babasında, gerekse boşandığı kocasında, ihtiyaç duyduğu bu duygusal gereksinimlerini karşılayamamış olduğunu pekçok yapıtında dile getirmiş ve bu eksiklikleri, tüm yaşamı boyunca duyumsadığını belirtmiştir.
Erkek egemen ideolojik anlayışın, baskısıyla kendini gerçekleştiremeyen kadınların, sesi olmuştur. Ölümüne dek.
Bu imkansız durum, yeryüzünde sonu yaklaştığı kehanetlerinde bulunulan, Ademoğlu yokoluncaya kadar sürecek gibi görünüyor. Ne yazık ki!
Siz ne düşünüyor sunuz?, arkadaşlar.

08 Mart 2009 2-3 dakika 138 denemesi var.
Yorumlar