Kağıttan dünyalar

Zar kadar ince ve dayanıksız
Yanıp yırtılan, tükenen bir dünya
Mananın değersizleştiği
Bol sıfırların çoğalttığı hiçlik...
Sonu başlangıç
Başlangıcı son olan
İnsan ruhunun ve iç güzelliğinin düşmanı nifak tohumu...
Günümüz toplumu ve günümüz insanının değer verdiği, hemen bütün ölçülerini ona göre ayarladığı kağıttan dünya
Paranın; insanı ve insan nefsini esir alışının hikâyesi bu hikâye
Kâğıttan dünya; söylerken bile ne kadar zayıf ve kaybedilebilir olduğu dikkat çekiyor değil mi?
Ama insanoğlunun eline geçince her şeyi satın alacağını sandığı, gözünü gönlünü bir türlü doyuramadığı meta
Manayı anlamsızlaştıran maddenin adıdır para...

üryan ruhumda hiç bitmeyen açlık hissi
urbasız sırtımda kamçı izleri
yıllardır hamallık ediyorum nefsime...


heybem ağır mı ağır
tek sermayem
beş para etmeyen
hayal kırıklıklarım...


(Günbatımı düşleri...sh.100)



Geçimini ara işlerinde çalışarak sağlayan iki işçi, biraz öfkeli biraz kırgın biraz da ezilmişliğin verdiği hislerle kendi aralarında konuşuyorlar.
Olayın öncesini tahmin edebiliyordum. Yanıma gelip selam verene kadar aralarındaki konuşmaya şahit oldum.
Biri diğerine diyor ki; falanca kişiye selam verdim almadı
Öteki; almaz tabi. Zengin çünkü!
Öfkeli olanı diğeri yatıştırıyor. Biri genç ve alıngan, diğeri yaşlı ve hayat tecrübesi daha fazla
Sonra yanıma yaklaşıp benimle aynı hizaya gelince arkadaşım olan yaşlı işçi
Diğerine dönerek bak gardaşım selamımızı alır dedi; Allahın rahmeti ve bereketi huzur, sağlık, emniyet üzerine olsun, demek olan 'Selamün aleyküm' gardaş dedi. Bende iki kez pekiştirerek 'Aleyküm selam' diyerek aynı dua ve temenniler seninde üzerine olsun demiş bulundum.

Bu duayı alıp vermek için insan olmak yeterlidir. Çünkü selam insanlar arasındaki sevgiyi saygıyı muhabbeti artırdığı gibi karşı tarafa verilen bir değer ve güvenin göstergesidir.
Kişiyi bu güzelliklerden mahrum eden ise kibir, büyüklenme ve insanların malına, parasına göre değer vermesidir. İşte bu ve bunun gibilerin dünyası kâğıttan bir dünyadır. O kâğıt elinden gittiğinde hiç anlam ifade etmeyen bütün insanı değerlerini yitirmiş et ve kemik yığınından başka bir şey değildir.
İnsanoğlu yaşadığı sürece hayatın bütün evrelerinden geçer. Fakir ise zengin olur. Zengin ise fakir olur. Bunların insanların doğuştan bulduğu şeyler olmakla birlikte sonradan da kazanılabilir. Tersi olup kaybedilebilir de. Önemli olan insanlığını kaybetmemesidir.

Birçok değerini yitiren gün geçtikçe yozlaşan toplumda bu ikilik, ayırımcılık ve ayrı dünyaların oluşturulmaya çalışılmasıyla önüne geçilmez bir hal almıştır.
Kurulan dernek, vakıf ve sivil toplum kuruluşları birleştirmeye değil ayrıştırmaya hizmet etmektedir. Hal böyle olunca da ayrı dünyaların insanlarıyla, aynı dünyaların insan olarak ikiye bölünme kaçınılmaz olmaktadır. Giyim kuşam, ekonomik durum ve gösterişli bir hayat özlemi fakiri öfkelendirirken, zengini şımartmaktadır. Bunlar her an elde edilecek şeyler olduğu gibi her an kaybedilecek şeylerdir. Önemsizi önemli saymak, hiç olanı değerli kılmak yine insanoğlunun kötü huyu ve meziyetidir
Asırlar önce hoca Nasrettin bakın bu durumu nasıl güzel fıkra etmiş; hoca bir gün gayet günlük kıyafetlerle bir düğüne gitmiş, kimse onunla ilgilenmemiş. Sonra hoca düğündeki güzel giyinmiş ağaların çok saygı gördüğünü farketmiş. Evine gitmiş ve kürkünü giyip düğüne geri dönmüş. İnsanlar etrafında pervane gibi dönmeye başlamış. Hoca da kürkünün bir ucunu önündeki çorbanın içine sokmuş ve herkes ona bakarken ağzından şu sözler dökülmüş:"ye kürküm ye, bu çorba benim değil, senin hakkın".insanlar yaptıkları hatayı anlayıp, hocadan özür dilemişler.


bir
insan
bir
insana
olsaydı
ayna...
dalkavuklar

kalırdı...


bir
insan
bir
insanın
görseydi
içini...
şeytanın
yaptıkları
hiç
kalırdı...



(günbatımı düşleri....sh.65)

Ezcümle; kırlangıçların tükürüğüyle tutturduğu
Çamur kadar güçlü değilmiş insanlığımız... Vesselam

09 Eylül 2017 4-5 dakika 5 denemesi var.
Yorumlar