Kalbim Çocuk Gözlerinde

Adsız çocuklar koşuşturuyor ruhumun odalarında, zihnimi dövüyor dünyaya gelmek için sıra bekleyen insanlık...Demek ki dünyaya inmemiştik tam olarak, yarım kalmışlığın özeti olarak erken doğmuştuk savaşların tam orta yerinde...Barışa kadar bekleyin diyen bilgenin seslenişini yok sayarcasına, ansızın düşürmüştük bedenlerimizi ölüme. Ölmeden, doğulur mu hiç? Hem barışı biz getirecektik yeryüzüne, böyle yemin etmiştik birbirimize. Ama nasıl? Balkonda güneşlenen çamaşırlar toplanmadan, tencereye bastırılmış taze fasulye ocaktan inmeden, ateşteki çay demini almadan, beşikte rüyalara dalan çocuk anne! ben geldim yeniden dünyaya diye gülümsemeden, çiftçi tarlasını sürmeden, dünya şiirine final yazılmadan gelmeliydi barış. Ama ilk önce yüreklerimize ayna yüzlerimize gelmeliydi, soğuk ve kibirli bir bakışla değil, birbirimize öfke doldurmadan, birbirimizi aşağılamadan, ötekileştirmeden yani itip kakmadan gelmeliydi...

Azrail' e saydırıyoruz nefeslerimizi bir tespih gibi, her tanede azalıyoruz, çoğaltmak yerine...Kasırgalar büyütüyoruz ellerimizde hiç bilmeden, rüzgar ekilip fırtına biçilen zamanları arıyoruz adeta. Sürgünde, huzur istemek bile huzursuzluk veriyor...Hem insan huzursuz olmazsa nasıl filiz verecekti barış, çocuklar ölüp, çocuklar büyürken, aslında işin özü çocukluğumuz, büyüdükçe ölürken...

Dilime bir rüzgar şarkısı doladım, ellerime bulutları, çam ormanının yeşiline boyandım, yağmurları istemek için...Öyle susamıştım ki insanlığıma, insanlığımıza...Yürek dağlayan haykırışlarda buldum yağmuru ve kimi zaman şarkılarda...Kutsal kitaptan dökülen inci tanelerinde ve bir gün, adsız çocuklarda, ayakları çıplak, üstü başı olmayan, gözlerinden yüreklerinin ateşi görülebilen çocuklar hepsi de...

Kargalar ipteki çamaşırların üstünde dans ederken, insanlığın gözü oyuluyordu başka bir yerde, insanlık ölüyordu yavaş yavaş...İnsanlık örnekleri de nefeslerimiz gibi sayılıydı demek ki, ah ne acı!

Çeşme başında çocukluğumu yıkıyor ellerim, gelincikten kınalar süslerdi avuç içlerimi, şimdi ellerimiz başka bir kırmızı, kan kokusu sarmış dört bir yanımızı. Acının kahkaha attığı bir dünyanın çocuklarıydık, en çok acıyı anlatamamaktan yorgun şimdi gözlerimiz. Adsız çocuklar havalanıyor yürek penceremden, kalsalardı isimleri olacaktı her birinin, uzun saçları, mavi, kahve yeşil gözleri...Henüz dünyaya doğmamış çocuklarla söyleşiyor gözlerim, kimliği belirsiz ölümleri ve doğumları irdeliyorum ansızın. Büyürken mi öldük, ölünce mi büyüdük kim bilir? Çocukların adlarını Barış koymak yetmiyordu barışı getirmeye ve nedendir bilinmez bunca iletişim aracına rağmen gücümüz yetmiyordu insanlık adına sevgi ağı örmeye...

Kalem yazmaya aşık, acılar ise deminde, kalplerimiz en çok acıya aşina, o halde gece kadar özlüyoruz sabahları, gece gibi bekliyoruz karanlık dünyayı... Dünya ışırsa gözlerimiz de ışıyacak bunu çok iyi biliyoruz... Dünya insanlığa doyarsa adı gibi parıl parıl çocuklar inecek yere, barış için havalanan adsız çocukların yerine...Sevgi ile bakacak her çocuk gözlerimize, sevgi ektik ya bir kere, sevgiden dönmek olmazdı...

23 Haziran 2018 2-3 dakika 242 denemesi var.
Yorumlar