Kalp Eşliğinde Bir Ezgi

Sessizliğin zamanına karşı gelen, sanatın altın vuruşuna sahip, ayrıca insan ruhuna oldukça dokunan bir varlıktır müzik. Biçim ve devinim içeren bir ses olması ise yine dinleyenin duygularına etki edip etmemesine bağlıdır. Öyle ki bütün insanlar aynı ruh haline sahip olmadığından, her müziğin insana etkisi de farklıdır.

Sorun şu ki, bir müziğin etkisi öyle bir kaplar ki insanı ne düşünülürse düşünülsün, o insan o ruh halinden kolay kolay çıkamaz. Çapraz duygulara gömülürsünüz önce, sonra aklınız o müziğin hikayesine kapılır, sakinleşeceğiniz yere daha da batarsınız hayal aleminize. Şu ya da bu demezsiniz, direkt notalar taşınır beyninizin bir köşesine ve artık hiç kimsenin duygusu umrunuzda değildir. Belki öyle bir ezgi dinlersiniz ki, bakarsınız her şeye sizde dahil olmuşsunuz; hayata, geleceğe, çevreye, kişilere... Bir Japon müziğine aşık olursunuz, aklınız durmadan o ezgidedir, çalışırken, uyurken, gezerken, konuşurken, hayal kurarken... Sonunuz belli değildir, bu ezgiyi daha fazla içinizde taşıyıp taşıyamayacağınızdan emin değilsinizdir. Kimi zaman uyku arasında çıkıp gider pencereden notalar, tek başınıza kalırsınız, bir zamanlar bıktığınız o müziği özlersiniz. Ama bilmezsiniz ki gönlünüz yeni ezgilere başlamak üzere eski notaları defetmiştir beyninizden. Müziği tanımlarken yine o ezgi gelir aklınıza, ne diyeceğinizi bilemezsiniz. Tutulup kalır; gözlerinizin dolmasına engel koyamazsınız. İşte o kadar etkilidir ki hayatınıza bir müzik hiç farkında olmadan sizi ele geçirir.

İçimizin sessizliğinin bozulmasına da yardımcı olur o ezgi. Durmaksızın diliniz mırıldanır bir yerlerde orası, burası, demezsiniz, ortamın ciddiyetini farketmeden boyuna mırıldanırsınız kendi notalarınızı. Evet öyledir, benimsemişsinizdir o müziği ve farkına bile varmadan sahiplenmişsinizdir.

Örneğin Yiruma'nın "Kiss The Rain" şarkısı. Bu müziğin ezgileri notaları beni öyle bir sarıyor ki, piyanonun ahengine kendimi ister istemez kaptırıyorum. Bana sevdayı, geçmişimi, hayatımı, yaşadıklarımı ve en önemlisi de aşkı hatırlatıyor. Öyle içten çalınıyor ki notalar, gözümü kapatıp kendimi tamamen bu ezgiye bıraktığımda kendimi adeta bu müziğin bir parçası olarak görüyorum. İnip kalktıkça parmaklar piyanonun üzerinde, benim de kalbim inip kalkıyor, tarif edemediğim bir üzüntü, bir sevinç, bir keder, bir heyecan ile doluyor. Demiştim ya bana unuttuğum şeyleri de hatırlattığından, Yiruma'ya hayranım. Kendini adeta vererek basıyor notalara. Ortaya çıkan ses ise elbetteki muazzam oluyor. İşte "Kiss The Rain" şarkısı. Benim kendime en çok ait hissettiğim şarkı. Benim duygularımın tam olarak çoşmasını sağlayan, üstelik de sakinliğiyle beni mazlumlaştıran tek şarkı. Saygım o kadar büyük ki bu şarkıya, o incinmesin, kırılmasın diye mutlaka her dinlediğimde kendimi kaptırıyorum.

İşte müzik budur. Hissetmek, kalbe dokunmak, bazen hüzünlenmek, bazense çoşkunluktan ve sevinçten yerinde duramamak. Müziğin tanımı bu duygularda gizlidir. Bu tanım hiçbir zaman apaçık ortada değildir ve olamaz da. Her insanın içinde yattıkça notalar müziğin tanımı da ortaya çıkar. Notalar çalmaya başladığında tanımda belirir. Hüznün tadı ayrıdır, sevincinki ise apayrıdır bu tanımda. Ama tek bir müzik bile yeterlidir yüreğinizin akmasına. Öyle müzik şudur, müzik budur diye tanım yapılamaz. Aklınızın ve kalbinizin durduğu bir nokta da herşey belirir ki, müzik de o şekilde hayata bağlanır. Tutun ki müziğin ahengine kaptırdık bir kere kendimizi, işte o zaman duyarız birşeyleri, sessizliğimizin inceliğini, benliğimizi... Keşif yaparız kendi içimizde, belli ki biz ezgisiz, ahenksiz ne bir yaşam düşünebiliyor ne de hayatımıza bir anlam katabiliyoruz. İşte böyle düşündükçe tanım da yavaş yavaş beliriyor ve anlamlanıyor.

Müzik ruhta saklıdır, ruh ise ancak müzikteki ahenkle ve o ezginin mükemmelliğiyle bizim düşündüğümüz gibi şekillenir. O zaman susalım da, ruhumuz, müziğin işbirliğiyle dolansın kalbimizin çevresine...

24 Kasım 2011 3-4 dakika 88 denemesi var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (1)
  • 12 yıl önce

    Boşuna dememişler ''Müzik ruhun gıdasıdır''diye. Yalnız kaldığınız zamanlarda o sessizlikde ve sakinlikde o kadar işler ki o dinlediğiniz müzik, sizi alır götürür uzak diyarlara adeta...Hele bir de kendiniz eğer azıcık kıyısından köşesinden birşeyler çalıyorsanız deymeyin gitsin keyfinize...İnsan zevkleri çeşit çeşit olduğu için, herkes de farklı müzik zevki olması kadar da normal birşey olamaz. Bir Rodrigo, bir Mozart, bir Ravel'in Bolero'su daha sayalım yerlilerden Grup Gündoğarken...Şimdilerde elektronik aletlerin etkisine girse de biraz biraz dinlenen müzikler, sonuçta bir üretim emek ve yoğun duygu birikimi. Kutlarım Filiz güzel yazını içtenlikle...👍