Kankırmızı

Vatan aşkının rengi kırmızı ama barışın rengi beyaz.

Bir BEN vardır herkesin dünyasında ama bir BİZ çok daha öncelikli, daha üstün.
Her doğan günün yeni, taze, işlenmemiş, kirletilmemiş yanına sahip çıkmak bizlere düştü düşeli, kurtuluşu büyük yerlerden beklemenin vakit kaybı olmaktan başka yanı kalmadı.

Belki bu sefer, kanatılmış, dağıtılmış umutlarımızı çıkar da toplarız ülkemizin dört bir yanından. Kararmış bulutlar dağılsın diye yorgun argın üflemekten harap ve bitap düşmüşken, hep beraber hareket etmenin nasıl bir kuvvet yaratacağını görür de şevkleniriz.

Gece sabaha döner, karalar rengârenk oluverir, gözyaşları inci tanelerine dönüşüverir de kötü kader, kötü haber tersine sarar diye bütün dualarımız.

Belki hiçbir şey olmamış gibi önce 29 Ekim'i kutlarız. Aradan onca yıl geçmemiş ve onca çile çekilmemiş gibi.

Sonra 1 Kasım'da yeni bir dönem başlar.

Sanat galip gelir, insan için çalışanlar galip gelir. Doğrular, dürüstler ve erdemliler galip gelir.
Dans, Müzik, Tiyatro, Şiir ve Edebiyat galip gelir.
Ruhların sözcüsü sanatçı eller, bedenler, yürekler yakılmaz artık.
Kitaplar taşlanmaz, düşünenler aşağılanmaz.
Çocuklar ağlamaz ve bombalar patlamaz.

Harflerin ince ince dokuduğu, özenle seçilmiş kelimeler kazanır belki. Kalbimizin en derininden, ta ciğerinden kopup geliveren ve bizi tanımlamakta ustalaşmış o kelimeler... Kelimeler kurtarır belki bizi. Atamızdan, doğamızdan, özümüzden gelen ve gerçekten bize ait olan kan kırmızı bayrağımızın ağırlığını taşıyabilecek asalette beyaz, mavi ve yeşil renkli günler geliyordur yakında; temiz, özgür ve huzurlu günler.

Tıpkı hakkımız olduğu gibi...

Özünde temizdir her insan, onu kirletenler utansın. Yakmak, yıkmak gerekmez yine de. Bize onca zarar verenler, sadece ağır ağır uzaklaşsınlar, şifa bulup iyileşsinler. Her şeyi unuturuz bir anda; gerekirse bir daha başlarız yeni baştan. Savaşmadan, yarışmadan ve kol kola...
Bu 29 Ekim ilk bayramımızmış gibi, sanki ilk defa kutluyormuşçasına umutlu, coşkulu ve heyecanlı, ayaklarımız yere basarak, gözlerimiz yine hüzünlü yine yaşlı ama şereflice adımlarımızı atarız. Sözde değil gerçek, nicedir içi boşaltılmış haliyle değil dolu dolu bir bayram kutlarız. Biz barış insanlarıyız. Bunu unutturanlar utansın.

Bana bunları yazdıran belki kaderin yolları, yüreğime sığmayan insanca hislerimle beklentilerim, biraz da ülkemin taşı toprağı, kimsesiz kalmış çocukları, vefakâr Ayşe'si, Ahmet'idir...
Biz kocaman tek bir yüreğiz, bunu bölenler utansın.

Belki çoktan zamanı gelmiştir, gözü yaşlı her garibe, onun savunmakla elde edemeyeceği hakkının iade edilmesinin. Bunu üstlenen melekler, artık işlere bir el atsa, mucizeler görünür oluverse. Yaratıcımız artık onlara bir 'başla' işareti gösterse...

Bizim inancımız, olması gerektiği gibi göğsümüzde gizlidir; bunu kullananlar, ifşa etmeye niyetlenenler utansın.

Kan kırmızı, candan ve etten tırnaktan fedakârlıklarla elde edilir her özgürlük, her bir nefes... Yaratılırken bizlere karşılıksız ve sınırsız verilmiş hava, su ve hayat gitgide maddeleştirilir ve paralaştırılırken, bu dünya hepimize bol bol yetecekken; bir söz için, bir metrekare alan için, çoğunlukla koca HİÇ ler için birbirimizi boğazlatırlar. Bu şeytanca oyunları yazıp da garibanı kukla gibi oynatanlar utansın...

İsmi yeni bir Çağ olsun, Milat olsun, Barış olsun, Güneş olsun; her ne olursa olsun bu dünyaya yeni bir adalet inmeli. Ve onun yaratıcıları bizler olmalıyız.

Herkes 'kendisi' için yaşar ama kimse 'tek başına' yaşayamaz. Paylaşmanın, aydınlanmanın, aydınlatmanın, ilerlemenin, tatlı bir müziğe kapılır gibi barışa kapılmanın tam da zamanı şimdi...
Toprağın üzerine sıcak sıcak yayılır güneş; yağmur yıkayıverir birikmiş tozu pisliği, kar arındırır, peki ya insan?
Hiddet, şiddet ve hasete karşılık SEVGİ, ŞEFKAT ve SEVİNÇ pınarlarımız var bizim. Yeter ki isteyelim...

Belki bu 29 Ekim, yeniden ve yepyeni bir hayatın habercisi olur. Beyaz bir güvercin havalanır yöremizden gökyüzüne doğru ve unutanların her birine 'insan olmayı, insanca olmayı' hatırlatır.
Kan kırmızı bir başlangıç olmalı bu; cesur, sıcak ve sağlam bir başlangıç.

Alnımız ak, göğsümüz dik, yürekler yumuşamış olarak, yaralar sarılabilir. Eğer her şey düzelecekse bir noktada, yine de suçlulara büyük cezalar mı gerekir? Bir tutam VİCDAN serpsek yüreklerine, onlar ömür boyu çekmezler mi zaten acısını, cezasını?

Göğün mavisi yeryüzünün (azalmış!) yeşiline, güneşin sarısı kalplerin kırmızısına karışır da bu senaryo yeniden rengârenk, kardeşçe, hakça yazılamaz mı?

Şimdi bize öğretildiği üzere, haykırırız gökyüzünden bizi izleyen yaratıcımıza;
Yakarır, ağlarız, yine de O'nun merhametine sığınırken hep birlikte,
Sana kurtuluş savaşlarından edilen dualardan ayırma ne olur,
Çocuklarımızı büyütmeye korktuğumuz bu dünyayı temizlemeye bir el versen olmaz mı?
Oyunun adı BARIŞ oluverir...
Bir Sevgi Sur'u üfleniverir...
Dünyamız yeniden var edilebilir.

Çiziksiz, deliksiz, çukursuz, hortumsuz, ziyansız bir yer için ellerimizi kavuşturduysak, bu ses yükselir ve mutlaka duyuluverir.

28 Ekim 2015 5-6 dakika 2 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (2)
  • 8 yıl önce

    28 Ekim 1923.

    Mustafa Kemal arkadaşlarını topluyor ve o sözü söylüyor "Arkadaşlar, yarın Cumhuriyet'i ilan ediyoruz..."

    29 Ekim 1923 den sonra makus talihini yenmiş Türk Milleti şahlanıyor.

    Yıllar geçiyor. Sonunda bizi savaş alanında yenemeyenler masa başından vurmaya başlıyorlar. Ve sonunda 29 Ekim 2015 e geliyoruz. Bayramımızı kutlatmıyorlar bize! Ama bizim Ata'mıza sözümüz var.

    Kutlayacağız. Hem de sonsuza kadar...

    Çok güzel bir yazıydı Berrak hanım.

    Siz ve sizin gibiler varken Cumhuriyet hep emin ellerde olacak...

    Bayramımız kutlu olsun...

  • 8 yıl önce

    İnsan, hele de iyi insan çok aranır oldu şu son asır 21.yüzyılda. Oysa iyilik çok kolaydır, zor olan kötülük ve kötü kalabilmektir. Dediğiniz gibi birey olarak yaşıyorsak da bir şeyleri toplum olarak hallediyoruz, beceriyoruz. Birbirimize daha duyarlı olalım, daha samimi daha içten olalım ki hem dünyamız hem de ahiretimiz aydınlık olsun. Ne oldu bize, neler oldu? ''Komşu komşunun külüne muhtaç.'' düsturundan nerelere geldik böyle kırk katlı apartmanlarda katta ki komşusuna bile asansörlerde selam vermeyenler olduk. Çok hazin bir durum bir silkinip de eski günlere dönsek, ne güzel olur. Manidar bir yazıydı devamını da bekleriz...👍