Kapaktaki Çizikler

Aynaya baktığımda, alnımın tam ortasında yeni bir kırışık fark ettim.

Gözlerim hâlâ aynıydı, ama bakışım yavaş yavaş yabancılaşıyordu bana.

İçimde, kendi sesimi bile tanıyamadığım bir uğultu var.

Sanki beynim bana “fazla düşünme” diye yalvarıyor.

Ama insan kendini susturmayı beceremiyor.


Üstümü değiştirmek için dolabı açtım. Gömleklerim bana bakıyor, ben de onlara.

Her zamanki gibi, en kötü kombin gözüme ilişti ve onu giydim.

Sanırım kendime karşı küçük sabotajlar yapmayı seviyorum.

Bir kahvaltı buluşmam var. Annem, halam, kuzenim…

Belli ki günün ilk saatlerinde sinirlerimi test edecekler.


Mekâna vardığımda, kuzenim her zamanki gibi kusursuz.

Bense sandalye ile savaşıyorum; daracık oturacak yeri var, ben de dar değilim.

Tam kahvaltıya başlıyoruz ki, masaya tanımadığımız insanlar üşüşüyor.

Sanki bedava yemek dağıtıyoruz.

Dayanamayıp “Arkadaşlar, burası aile masası” diyorum, ama sesim güleryüzlü değil.

Kollarından tutup birkaç kişiyi dışarı yönlendirdiğim doğrudur.


Sonra garip bir şey oldu.

Birden yanımda siyahi bir adam belirdi. Elinde bir leğen vardı.

Hiçbir şey sormadan, annemin “Hadi çabuk, bal dökülecek!” diye bağırdığı ağacın altına götürdü beni.

Yukarıdan, petekli bal yağmaya başladı.

Kocaman, altın sarısı kütleler mavi leğene düşerken, “Bu işe mi girsek?” dedi.

Gülümsemesini gördüm; bembeyaz dişleri güneşte parladı.


Akşam olunca, büyük bir çay bahçesinde tek başıma kaldım.

Masadaki küçük kâğıtlarda insanların mekânla ilgili notları vardı.

Okurken, yan masadan Uzak Doğulu bir adam bana yaklaştı.

Elime bir kâğıt tutuşturdu. Üzerinde titizce yazılmış bir şiir vardı.

Bazı harfler mürekkep dağılmasından silinmişti.

Okuyamadım ama o, ezbere okumaya başladı.

Sesini dinlerken, neden bana bunları anlattığını sordum.


“Çünkü siz seçilmişsiniz” dedi.

Ardından, ağaç gölgesinde oturan bir kadını gösterdi.

Kadının yüzünü seçemiyordum, sadece mavi elbisesi ve kalın bacakları görünüyordu.

“Liderimiz” dedi adam. “Hep peşinizdeydi. Size teklifimiz var.”

“Ben istemiyorum” dedim.

O ise gülümseyip, “Karanlıktan çıkmanız gerekiyor” diye fısıldadı.


O an fark ettim…

Benim içimdeki karanlık, onların dışarıdan getireceği bir ışıkla değil,

belki de kendi içimde çakacağım küçük bir kıvılcımla dağılacaktı.

Ama o kıvılcımı bulmak…

İşte asıl mesele oradaydı.


Turgay Kurtuluş 

22 Ağustos 2025 2-3 dakika 74 denemesi var.
Yorumlar