Kar
Şubat ayının sonlarına yaklaştığımız bu günlerde yaşam koşulları benim için daha da kötüleşiyordu. Havanın günden güne daha da soğuması ve yağan yağmurun bedenime kadar ulaşıp dizkapaklarımı üşütmesi 45 yaşını aşkın kimsesiz bir dilenci için oldukça dayanılmazdır. Sırtımda üst üste giydiğim iki kazak, altımda, paçalarını çoraplarımın içine çektiğim fermuarı bozuk yamalı pantolon ve başımda ise çöp tenekesinin armağanı eski ama temiz bir kalpakla sokak sokak gezinerek zorla biriktirdiğim birkaç lirayla bir ekmek aldım. Ürkütücü akşam güneşini beklemeden inşaattaki odama, yalnızlığımla dertleşip eski günleri yâd etmek için sendeleye sendeleye yola koyuldum. Ekmeğime sımsıkı sarılıp, yanlarından geçtiğim insanlara kıskançlıktan doğan bir kinle baka baka ilerliyordum. İnşaattaki battaniyeme sarılıp uyumayı bunların yaşadığı vurdumduymaz hayata değişmem diye düşündüm.
İnşaatın önüne gelince şaşkınlıkla karışık bir korku sardı içimi. Köpek ve kedilerle yan yana girip çıktığımız binanın girişine büyük bir kapı yapılmış ve içeri girmek imkânsızlaşmıştı. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Çünkü artık akşam olmuş ve ben bu korkunç soğukta dışarıda kalmıştım. En azından battaniyemi alabilseydim diye söylendim, inşaatın yakınındaki çöp tenekelerini ararken. Keşke önceden haberim olsaydı da kendime kalacak bir yer bulsaydım diye nafile düşünürken binanın sahibine içten içe küfürler savurdum.
Çaresizlik içinde elimde soğuktan donmak üzere olan ekmeğimle tekrar sokaklara döndüm. Fakat bu saatlerde benim gibi yaşlı bir dilenciyi kimse istemez buralarda, sokak köpekleri bile!. Gece on ikilere kadar gizli ve temkinli bir şekilde dolaştım. Hava o kadar soğumuştu ki senenin ilk karı düşmeye başlamıştı. Bu benim için bir felaketti. Senelerdir uğramadığım, sadece avlusunda dilendiğim camide kalmayı düşündüm ama oranında kapısının kilitli olduğunu görüp, soğuktan donmamak için ana caddede hızlı adımlarla yürümeye başladım. düşen her kar tanesi içimde yanan yaşam ateşini biraz daha söndürüyor, damarlarımda akan kanı donduruyordu.
Sabaha karşı sokaklarda biriken karlar üzerinde kendi ayak izlerimi takip eder oldum. Her yer bembeyaz olmuştu. Topal ayağımla yürümekten bitkin düşen vücudum daha fazla dayanamadı ve caddenin ucunda ki büyük bir villanın bahçesinde araba garajının önüne kıvrılıp yattım. Ne olur artık sabah olsun ve şu kar yağmasın diye dua etmek istedim, ama meslek icabı sürekli tekrar ettiğim 'Allah razı olsun' dan başka bir şey aklıma gelmedi.
Sonunda kar yağışı durmuş ve ufuktan ezanın sesleriyle birlikte yeryüzüne bir aydınlık dolmaya başlamıştı. Kalkıp camiye gitmek istedim ama ayaklarımı hareket ettirmekte bile zorlanıyordum. Geceyi bana cehennem eden beyaz felakete nefretle bakarken kapısı önünde yattığım villanın camının açıldığını duydum. Kafamı zorla o yöne doğru çevirdiğimde cama çıkan atletli adamın büyük bir neşeyle ' kar yağmış karıcım, ne kadar güzel baksana!' dediğini duydum.
Hayatın insanın içini burkan gerçekçiliğini temiz bir türkçe ve akıcı bir anlatımla kaleme alan kardeşimi
Tebrik ederim..👍