Kar Beyazı Yüreklerdeki Mutluluk

'Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır .' demiş ya atalarımız; ya kırk yıllık dostluğun bir fincan kahve kadar hatırı...
Sözün gelişi herhalde,kahve de bahane gönüle,gönülde bahane kahveye.Gönülde, yürek gibi bir yürek varsa, hepsi şahane.
Üstünde lacivert kapüşonlu incecik kırmızı beyaz iki çizgisi olan bir mont.Yeşil çuvaldan heybesini asmış boynuna postacı misali. Heybesinde taşıdığı o kadar değerli ki ,mutluluğun tarifsiz olduğunu anlatan bir gülümsemeyle bütünleşip kanatlanmış sanki.
Kısacık kesilmiş saçlarıyla çok erken büyümüş, bu minik kalbin körpecik yüreği.Mutluluk, bir ilkbahar yeşili gibi taptaze ,cesur yüreğinin maviliğiyle sonsuz, şefkatle bakan gözlerinin içi ise güneş gibi sımsıcak. Mutluluk heybesinin içine doldururken bunları ,kendi gibi minicik , bir yavru köpeğe yuva olmuş körpecik yüreği. Pespembe hayalleri sanki canlanıp gelmişler de , mutluluk perisine teşekkür edermiş gibi yürüyor bembeyaz yüreğiyle ,dimdik, alnı açık.Bir lokma ekmeği minik dostumla paylaşmak kadar güzel bir şey yok ! dercesine gülümsüyor hayata.
Halbuki üstüne giydiği montunun sağ üst köşesindeki o çok pahalı kırmızı arabanın gerçeğine sahip ve hatta galeriler dolusu arabalara sahip nice insanlar var ki, mutluluk hiç kapılarını çalmamış.Sahip oldukları o çok pahalı eşyalar , yüreklerini bir an olsun kıpır kıpır ettiren mutluluğu yaşatıp, sıcacık içten bir gülümseme olup yüreklerinde güller açtıramamış.
Hep deli gibi esen poyrazlara karşı yürümüş ,deli fırtınalar kopmuş yüreklerinde.Hep ılık ılık esen meltem rüzgarlarını beklemişler ama nafile.Mutlu olabilmek için hırçın esen rüzgarlarda çınar olup , sert esen poyrazlarda rüzgarı arkasına alıp giden bir tekne misali ,güçlerine güç katamamışlar.
Çok lüks hazırlanmış ,nizamiyede içtimaya çıkmış askerler gibi dizilmiş onca çatal ,kaşık ,bıçak , bardak ve kadehin masada rütbelerine göre oturan tabakların yanında hazır ola geçtiği ,etekleri güpür dantelalı kar beyazı masa örtüsü ,mevsimine göre çiçeklerle bezenmiş ,o çok ihtişamlı şamdanların komuta ettiği şahane yemek masaları.Garsonlar birer pervane,yemekler birbirleriyle yarışırcasına özenle hazırlanmış. Hepsi ayrı bir lezzette ,hepsi ayrı bir ihtimamla renklendirilmiş her nevi garnitürle.
Birbirinden şık insanlar oturmuşlar bu gayet şatafatlı masanın etrafına.Fakat yüzlerinde taşıdıkları ifade üzerlerindeki kıyafetleri gibi hiç de göz alıcı değil.Çünkü marifet kıyafette ,masa örtüsünde ,şamdanlarda değil, marifet yüreğin ta kendisinde.
Parayla satın alınamayacak en değerli mücevher ,kirlenmemiş kar beyazı yüreklerdir.İşte bu yüreklerde saklanır, mutluluğun en şahanesi. İşte bu yüreklerin gülümsemesi en anlatılmaz mutluluğu yaşatır insana.Gıpta eder her şeyi olup ama aslında hiçbir şeyi olmayan biçare gönüller.
Mutluluk , senede bir kere bile giymeye fırsatınızın kalmadığı gardroplar dolusu marka kıyafetlerde;sadece birer lokma yiyip doyacağınız ama tabaklar dolusu onca yemeğin dolu olduğu sofralarda; veyahut içinde bir sürü odanın olduğu ama kimsenin birbiriyle iki tatlı kelam edemediği o malikane gibi evlerde değildir ki. Aksine, sevdiklerinizle paylaşıp yediğiniz bir parça kuru ekmekte; masadaki bir tabak yemeğinizin yanına kırdığınız o tadına doyum olmaz soğanda;sokakta yürürken sizin gönlünüzü fetheden bir yavru köpeğin size sevgiyle dolu bakışının içinde saklıdır.
İşte bu yüzden de gerçek sevginin varolduğu yüreklerde kahve bahanedir.Bir tatlı gülüşle ,bir sıcacık sarılmayla ,bir çift içten sözle şekerlenir kahveler ve unutulmayacak dostluklar olarak,bu yüreklerle birlikte yıllanırlar. Yıllandıkça da en değerli hazinelerimize dönüşüverirler ; hep unutup atladığımız minicik bir detayda ;
bu fani dünyada.

14 Ekim 2018 3-4 dakika 10 denemesi var.
Yorumlar