Karakurumdan Kuzey Koreye
Bugün Panos uzakdoğu seyahatinden döndü; yol anılarını keyifle dinledim. Ondan naklen size sosyoloji ve felsefe soslu bir rota önereyim.
Gün olur da Cengiz Han'ın başkenti Karakurum'u ziyaret etmek isterseniz, önce THY ile Ulan Bator'a uzanmanız gerekiyor.
Komünist tarzı büyük meydanında Budvizer biraya 1.5 Avro ödeyerek meydanın ve gösterilerin keyifini çıkartabilirsiniz. Barın sahibinin İngiliz olduğunu belirteyim. 20 bin avro sermaye ile açmış. Yatırım için yanlış ülkede miyiz acaba dedim.
Ulan Bator'dan Karakurum'a uzanan yol uçsuz bucaksız steplerle kaplı. Çocuklar atlarıyla bütünleşmiş, eğersiz, size eşlik ediyor. Karakurum'da büyük Han Cengiz'den kalan HİÇBİR ŞEY yok; hepsi silinmiş.
Otel de yok. Otel yerine yurt'larda (çadır oluyor, bkz. İlkokul hayat bilgisi kitabı). Büyük çadır lobi, yanında kafe restoran ve banyo çadırları; bahçede misafir odaları yani yurtlar.
Kısa süre önce Gobi Çölünde budist hazineler bulunmuş Komünistlerden kurtarmak isteyen yerli halk kaçırmış çöle gömmüş.
Zaten bu bizdeki sözde komünist elitleri biraz gezdireceksin komünist rejimden arta kalan yerlerde, bakalım ne hale geliyorlar.
Tabi aslında rotamız Güney Kore'den Seul'den başlıyor. Gelişmiş ekonomisi, mutlu insanları, lüks otelleri ve her türlü konukseverliğiyle Güney Kore'ye 3-4 ayırmak, gezmek için yeterli. İnsanların yüzü gülüyor; metroda, yolsa, otelde her yerde.
Sonra Pekin'e, planını Cengiz Han'ın torunu Kubilay'ı çizdiği Yasak Şehir'e, oradan Mançurya'ya ve güzelim doğasına, dağlardaki yüzlerce mağaraya oyulmuş binlerce buda heykelciğiyle süslü manastırlarına ve oradan da Moğolistan'a geçiyor rotamız.
Kuzey Kore'ye geldiğinize kapıda cep telefonlarınızı bırakıyorsunuz.
Dünya üzerinde cep telefonu hattı çekmeyen tek ülke. İnternet de yok. Trafik yok, çünkü özel araç yok. Trafik lambası yerine belediye otobüslerine ve şerefli devlet memurlarının makam arabalarına yol gösteren bayan polis memurları var.
Dükkan yok, vitrin yok, kapitalizmin manipülasyon aracı sayılan hiçbir şey yok.
İnsanlar tipik pamuklu üniformaya benzer düz dokuma kıyafetler giyiyor.
Elektrik yetmediği için gece sekizden sonra dışarı çıkmak yok. Her yer karanlık.
İnsanlar mutsuz, suratlar asık. Haftasonu, izin günlerinde yoldaşlarına yardım için köydeki tarlalara götürülüyorlar, imece olsun diye. Bir de halka hizmet diye yol kenarlarındaki otları, pislikleri "gönüllü" olarak temizliyorlar.
Her turist kafilesi kurucu önderleri Kim Yun'un mezarını ziyaret ediyor ve çiçek bırakıyor. Çiçekleri avro karşılığında satıyorlar. Tur yapacaksanız kişi başı çelenk bütçesini hesaplayın.
Zaman 1950'de donmuş Kuzey Kore'de, donmuş ve yeni bir çivi bile çakılmamış.
Hemen yanıbaşında dünyanın otomotiv devi Güney Kore var, ama eğer bir Kuzeyli araba almak istiyorsa ki sadece üst düzey bürokratlara ve askerlere bu hak veriliyor - görevleri icabı - onlar adına alabiliyor.
Kamunun en sevdiği araç Mercedes tabi, Volkswagen'de yerini bulmuş hatta Kuzey Koreliler 1980'lerde Mercedes kopyası bile yapmaya kalkmış yazık... vah vah.
Gerçekten, ısrar ediyorum, komünist geçinenler Kuzey Koreyi bir görsün gelsinler lütfen.
Kardeşim, karşıysan tüketim toplumuna, tüketim araçlarına, herşeyin metalaştırılmasına, git Amish ol, kendini çek dünyadan yaşa Datça'da Assos'ta görelim.
Hem modern dünyada olacağım, dünya ile rekebet edeceğim, hem her türlü nimetinden yararlanacağım, hem de sonuna kadar eleştirme hakkını kendimde göreceğim diyorsan, Allah akıl fikir versin diyeyim.