Kaybedenler Kulübü

Hayatlarımız,
bütün kırılma anlarımızın uzayan bir gölgesi gibi
geçmişten bugüne dökülüyor etekleri.

Hayatımızın seyrini kırılma anlarımız belirler. Her insanın ruhunun en ücrâ köşelerinde sakladığı bir sırrı var. Caddelerde aynı soğuk ifadeyle bir yerlere koşuşturan bedenler, kapılarını kapatıp geceyle baş başa kaldıklarında hangi sırrın sızısı ile boğuşuyorlar kim bilir. Hangi kırılma anlarını sorguya çekiyorlar kim bilebilir...

Sanırım yalnızca çocukken katıksız kahkahalara boğuluyor insan. Saf, içten, acıya bulanmamış... Hayatın merhametsiz ve keskin yüzüyle henüz tanışmamışken. Çocukluktan gençliğe adım adım yürüdükçe ayaklarımıza batan çakıl taşları bize yaşamın/yaşamanın gerçek yüzünü gösteriyor. Ancak yine de bu yolun bize eğlenceli bir şeyler sunabileceği cazibesine kapılıp yürümeye devam ediyoruz. Ayaklarımız kanayadursun "yolun sonunun bilinmezliği, o yolda kimlerle karşılaşacağımız, kimlerde duracağımız ve kimlerde durulacağımız" soruları bir girdap gibi beynimizin içinde dönüyor. İnkar edilemez bir gerçek var ki yaşamın davetkar nefesi insanın başını döndürüyor. Hele ki 20'li yaşlarının başındaysan. Hayat sana diyor ki; "Beni yaşamalısın. Senin hikayen diğerlerinden farklı. Hikayenin bir sonu değil sonsuzluğu var." O yaşlarda bu sese kulak verip bırakıyorsun kendini yokuş aşağıya. Freni boşalmış bir kamyon gibisin. "Önüne kimlerin çıktığı, kimleri ezip geçtiğin, hangi çiçekleri târumâr ettiğin" o hızla giderken hangi değerleri yitirdiğin umrunda değil. Çünkü hayat sana diğerlerinden farklı bir son hazırladı. Pardon sonsuzluk. Sonsuza kadar seveceğini zannediyorsun, sonsuza kadar sevileceğini, sonsuza kadar mutlu olacağını. Aklından bunlar geçiyor sonsuzluk km/hz ile giderken.

Taa ki bir kayalığa tüm gücünle toslayana kadar. İdrak edemiyorsun önce. Yara almış bedenine bakıyorsun. Kalbinin orta yerine çöreklenen acı seni huzursuz ediyor. Bu acıya yabancısın. Etrafına bakıyorsun, çevrende tıpkı senin gibi kayalıklara toslamış onlarca insan görüyorsun. Hepsi de senin yaşlarında ve hepsi acı içinde kıvranıyor. Tıpkı senin gibi. Hani senin hikayen diğerlerinden farklı idi.

İşte o an.
Hayatımızın en önemli kırılma anı.
Hayal kırıklığının en uç noktası.
İnanmışlığın dayanılmaz pişmanlığı.

Büyüyorsun. O yaşa kadar sana özel olduğunu sandığın değerlerin herkeste bir parça var olduğunu görüyorsun. Sıradanlaşıyorsun. Sevilmenin sana has bir lütuf olduğunu zannederken; annelerin okşadığı bebekler görüyorsun. Saçları hafiften kırlaşmış bir ihtiyar köpeğinin başını sıvazlıyor. Henüz kayalara toslamamış yakışıklı bir genç sevgilisini dudağından öpüyor. Görüyorsun. En önemlisi de sevilmek sana has zannederken, sen artık sevilmiyorsun. O zamana değin içindeki sevme hissini ne denli boş yere ve ne denli boş insanlara israf ettiğini hatırlıyorsun. İşte bir başka kırılma anı.

Büyüyorsun ve büyümek acıyla eşdeğerdir. Büyüdükçe acı eşiğin de artar. Kıymet verdiğin değerleri bir bir kaybetmeye başladıkça acıya direnmeyi öğrenirsin. Önce masumiyet gider sonra güven sonra sevgi. Kaybedecek hiç bir değerin kalmadığında ise acıya karşı duyarsızlaşırsın. En son neyi kaybedersin biliyor musun dostum..
"Aklını"...

Kaybedenler kulübüne hoşgeldin.

05 Aralık 2017 3-4 dakika 17 denemesi var.
Yorumlar