Kaybolan Çingene

Sıcak bir yaz güneşi vardı dışarıda,boylu boyunca uzanan çınar ağaçları güneşin parlayan ışıklarını az da olsa kesiyor,yaprakların tatlı esintisi ,gölgesinde beni huzurla serinletiyordu.

Bir kaç adım daha ilerledikten sonra,en yaşlı çınarda biraz soluklandım.Pazar yoluna girdim, karşıma bir kaç ağaç ileride duran, elindeki bohçasından bir kaç tül çıkartıp kaldırıma seren bir kadın çıktı. Güçlü sesiyle mallarını pazarlayıp satmaya çalışıyordu. Az soluklanıp elindeki tüllere bakmak istedim. Aslında onları almaya hiç niyetli değildim,lakin içimde tarifsiz bir heyecan ve garip duyguların sanki bir sebebi vardı . Ayağım geri gitmek istese de, yüreğim ilerliyordu. Esmer yüzlü, alçak boylu kadının çingene şivesi iyi dil yapıyordu. Bir kaç tane tül ve örtüyü ayak üstü satmıştı. Bense donuk bakışlarım ve kararsız halimle öylesine bakmaya devam ediyordum. Kadın tüllerini, örtülerini bana övgüyle anlatıyor, almam için beni ikna etmeye çalışıyordu. Bir kaç saniye sonra kadın yüzüme dalgın ve uzun bakışlarla bakıp bakıp bana nerede oturduğumu sordu.Tam neden soruyordun diyecektim ki, o benden önce davrandı.

--Sizin eviniz, şu gerideki köprünün karşısındaki aralıktan girince ortada kuyusu olan ve köşedeki tek katlı, ortancalarla kaplı bahçeli ev dedi. Camların önünde rengarenk menekşelerin,kaktüslerin ve çeşit çeşit çiçeklerin olduğunu söyledi. Şaşkınlığım kırılan dizlerimin sıcaklığını arttırıyordu. Dedim sen nereden biliyorsun?

Kadın; Annene çok benziyorsun, gözlerinden tanıdım seni,senin annen Bursalı,M........ dedi.

Artık dizlerimdeki sıcaklık yavaş yavaş yukarılara yükseliyordu.Yüzümdeki ateş güneşten daha sıcaktı. Tarif ettiği köprü doğruydu,yıllar önce ise aralığın ortasındaki kuyu kapatılmıştı, annem'in ise evi artık tek katlı değildi. Bu değişiklikler olmasına rağmen,kadının tarif ettiği ev, anemin sağlığındaki ve benim gençliğimdeki evin aynısıydı.

Kadın konuşmaya devam etti.

--Ben yıllar öncesi sırtımda bohçayla sizin evin önünden geçerken annen beni durdurdu. Bohçamı açıp içindeki eşyalara bakmak istedi. Hemen evinizin taş avlusundaki köy kilimlerinin üzerine çöküverdim. Yine sıcak bir yaz günüydü, dudaklarım sıcaktan ve susuzluktan çatlamıştı. Kuyudan su içmek istedim. Lakin annen beni durdurdu. İçeriden iyi su getireceğini söyledi. Sonra bir baktım ki bir kaç dakika içinde bakır sinideki ekmeği, domates ve zeytini yememi söyledi. Şaşırıp kalmıştım.Teyze neden zahmet ettin dedim. Dedi ki; Uzak yoldan gelmedin mi?Bursa'dan geldiğimi söyledim. Sonra kendisinin de Bursalı olduğunu söyledi. Onun insanlığı içtenliği beni duygulandırmıştı. Önce karnım doydu susuzluğum geçti. Ona dualar ettim.Sonra bohçayı açıp içindekileri karıştırmaya başladı.

-Küçük kızım'ın çeyizine bir şeyler almak istiyorum ama fazla param yok dedi.Annen sadece çarşaf alacak kadar parası olduğunu söyledi. Lakin ben ona,bir kaç şey daha alırsa,indirim yapacağımı söyledim.

Annene iki tane kırmızılı çarşafla, sarı simli masa örtüsü ve bir kaç kılıf sattığımı hiç unutmadım. Çünkü annenin çehresini hafızamdan hala hiç silmedim.Tarih bugün gibiydi, seni gördüğüm gibi, dedi...

Annenin fotokopisi gibisin, bir evlat annesine ancak bu kadar benzer dedi.


Yıllar sonra, tarihi çınarlı yoldan pazara giderken karşıma böyle tesadüfen çıkıp beni bu kadar etkileyeceği hiç aklıma gelmezdi. Annem'in bir kez daha ne kadar mukaddes bir varlık olduğunu, ne kadar asil ve vicdan sahibi bir kadın olduğunu bir kez daha anladım. Kadın bunları anlatırken ben, an ve an ruhumla annemin yanına gitmiştim. Gözümde sisli bir bulut, içimde buruk bir sancı vardı. İnsan güzel şeyler yaptığında, ölse bile, üzerinden uzun yıllar geçse bile, hatırı sayılır bir kimlikle hatırlanıyormuş. Kadının yaşadıkları da bunu en iyi şekilde ispatlıyordu zaten.

Kadın elindeki tülleri buruşturmuş öylesine duruyordu. Bu anlattıklarını dinleyen bir müşterisi de,komşumuzdu. O da anlattıklarından oldukça etkilenmişti. Sonra bir kaç cümle ekledi.Annesi çok muhterem bir kadındı lakin kızları onu biraz üzdü, daha konuşmasına fırsat vermeyen çingene..

-Annesi aynı zamanda hiç kimsenin arkasından konuşmayan, hiç kimse için kötü söylemeyen, hiç dedikodu yapmayan emsalsiz bir kadındı dedi...

Sonra bir kaç saniye düşünüp kafamı kurcalamaya kalktım, iyi de annemin bu özelliklerini bilecek kadar annemi yakından tanımıyordu ki. Kafamdaki saçların dibinden, alnıma fışkıran terleri silerken bir anda baktım ki, gözümün önündeki kadın kaybolmuş.

Sonra yaşadıklarımı düşündüm, bu anlar Tanrının bir mucizesi mi diye. Uzun çınarlı yolun sonuna kadar gittim, aynı yolu geri döndüm, sonra aynı şeyleri defalarca tekrarladım. Kadın bir anda kayıplara karışmıştı sanki. En çok tülleri alamadığıma üzülmüştüm.Sonra o konuşmasını bitiremeyen kadına tekrar rastladım.Tülleri alıp almadığımı sordu.Dedim ki.

-Teyze tül bahane, kadın aslında iyi bir ders verdi hepimize, hala anlamadın mı.?

Kadın mahcup bir ifadeyle başını salladı. Allah günahlarımızı affetsin. Allah annen gibi bir insan olmamızı nasip etsin,dedi.


Hayatta insanın başına böyle şeyler ender gelir, ama inanın ki benim başıma gelen bu ilginç andan itibaren her çingeneye kuşkuyla bakar oldum.

(Şimdi anılarda ve hafızamda sığınıyor o güzel yüzün ve temiz yüreğin annem. Her gelen geçen bayramlar senin ruhuna ulaşan tatlı bir yolculuktur.Seni unutmadık annem,bayramın kutlu olsun.)

25 Ekim 2012 5-6 dakika 74 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar