Kaynana-Gelin Kavgalarında "Gelin" Ne Yapmalı ?..
Her ne kadar kaynana-gelin kavgalarında gelinin rolüne gelinse de henüz damadın rolü bitme
mişti.Önceki yazıda damadın annesinin dul haline çözüm getirilerek,aile içerisinde oluşabi-
lecek kavgalardan uzaklaştırmak için bir taktik denemesi yapılmıştı.O kadar.O taktik de
tutacak gibi gözüküyordu.
Bir kez damat,onsekizden büyük,askerliğini falan yapmış,ekonomik özgürlüğünü de kazan
mışsa mesele yoktu.Sadece damadın kendine olan "özgüven meselesi kalıyordu.İşte bu çok
önemliydi.Eğer damat,özgüvenini kazanmışsa her şeyin üstesinden gelmenin yollarını bula-
bilirdi.Çünkü özgüveni olan insan,yaşamla barışık demektir.Kendi sorunlarını,hiç kimseden
yardım almadan kendi becerisiyle halledebilirdi.Özgüvenini bir kez kazanmaya görsün o
insan.Kendisine pozitif yön verebildiği gibi etrafındakileri de istediği şekle sokabilird...
Anasına :"evet,sen haklısın" düşünceleriyle bir bebek,bir çocuk gibi kanatlarının altına sığın
maktan kendisini uzaklaştıracak.Bunları yaparken tabiki saygıda kusur etmeyecek ya da
kırıcı olmayacak.Unutmayacak ,anasının da bir zamanlar genç olduğunu.Bunların zıttını bile düşünmenin insanlık onuruna aykırı olduğunu kafasından hiç bir zaman çıkarmayacak.
Eğer birlikte aynı çatı altındalar ise yakınındaki iyi bir "komşu" olmanın yollarını ve zemini-
ni araştıracak.İnan ki o saatten sonra herkes kendi dünyasında daha rahat edeceklerdir.
Belki de yuva böylece yıkılmaktan kurtulmuş olabilir...
Burada damadın rollerine nokta koyup genç kadının(gelinin) rollerine gelmemiz gerekirse;
O'nu da pek kolay olmayacak zorluklar bekliyor demektir.O da birtakım badirelerden geçe-
cekti.Bizim toplumun değişmez kurallarındandı çünkü...Bunları aşmalıydıki kocası ile olan
birliktelikleri daha da güçlensin...Hani birbirlerini deli gibi seviyorlardı,hani bir zamanlar
aşkları ölümsüzdü...Asıl herşey bundan sonra başlıyordu.O tatlı sözlerin gerçek olup olma-
ğı bundan sonra anlaşılacaktı.Bekarken dağları delmek,sahralardan geçmek seven ve sevi-
lenlere kolay geliyordu...Çünkü o zamanlar ortada gözleri kör eden tatlı bela:"aşk" vardı.
Genç kadın(gelin),öncelikle öz anasının biricik süt kuzusu olduğu varsayımından kendi-
sini soyutlamasını bilmeliydi...Mantığını çalıştıracak.Zekası kıvrak olacak.İnsanın kıvrak
zekasıyla halledemiyeceği hiç bir sorunu olmadığına kendisini inandıracak.Damatta olması
gereken "özgüven",gelinde de olmalıydı.
Kaynanası: "..tuz-şeker-yağ,tabak-çanak faslına mı girdi.hiç dert etmeyecek.Sorun yapma
yacak.Saygıyı elden bırakmadan: "-Peki anne.Senin o güzel,hamarat ellerin bu işlere da-
ha yatkın tabii.Bizler ne de olsa bu konularda acemiyiz.Okullarda okumaktan bu işlere
elimiz değmedi." diye hafif bir ruhsal okşamayla kaynanasının üzerine gelmesini önleyebilir.
Tabiki bu ileri sürülen senorya günlerce devam etmeyecektir.Yaşlı kadıncağızın gözleri,
zaten eskisi gibi görmüyor,elleri sürekli titriyor neredeyse aizmeir hastalığına yakalandı
yakalanacak.Kendi kendine mutfaktaki işlerden gına gelip meydanı gelinine bırakacaktır.
Zaten tabağı,çanağı,bardağı gelininden fazla kırmaya başlamıştır bile...O da bir köşeye
çekilip televizyonda kadın proğramlarına kendisini kaptıracaktır.Gelinin dünyasından çık-
mış kendi dünyası ile başbaşa kalmıştır...
İşte burada sabır ve zaman mefhumu çok önemliydi.Gelin,oldukça sabırlı olacak.Sabır taşı çat-
layacak ama kendisi çatlamayacak.Öfkesini kendi bağrında bastırıp eritmeliydi.
Bir de unutmamalıydı çok sevdiği kocasını kaynanası doğurmuştu.Herşeyden en önemlisi
bunun için sevmeliydi o kadını...Mutluğu elde tutmanın yolları o kadar basitki...Yeter ki
yaşamla barışık olmasını bilebilsindi....
TESBİT YERİNDE AYHAN BEY..SEVGİLERİMLE..