Keşkelerin Gölgesi 17 Ağustos

17 ağustos 1999...
Bu tarih size ne hatırlatıyor bilmem ama benim kanımı donduruyor.
O zamanlar çocuk olmanın verdiği saflıkla idrak edemediklerimi şimdi düşündükçe kan beynime sıçrıyor. İşte benim hafızamdan hızla geçen birkaç başlık (başlık diyorum çünkü her birinin altında binlerce insanın yaşanmışlıklarını yazacak olursak sayfalar almaz):
Büyük acı, büyük kayıplar, yetersiz yardım, küçültülmeye çalışılan ölü ve yaralı sayıları, Kızılay'ın yetersiz kalışı...
Bitti mi dersiniz? Hayır bitmedi! Daha nice tedbirsizlikler, çıkar hesapları, oldubittiye getirilen baştan savma yardımlar!
Varan 1:
Halka ekmek yardımı yapılacak.
Koordine yetersizliği ya da işi yönetenlerin beceriksizliği yüzünden ekmekler dağ gibi yığılıyor ama ihtiyaç sahiplerine ulaşmadan küfleniyor!
Varan 2:
Kızılay elinde bulundurduğu tüm yardım malzemelerini o zamana kadar yaşanan en büyük deprem olan 1939 yılındaki Erzincan depremine göre planlamış. Sonuç , gelen malzeme yetersiz... Oysa arada altmış yıl var!
Allah aşkına söyleyin altmış yıl içinde nüfusun artacağı, kentleşmenin ve binaların fazlalaşacağı, ya da Erzincan'dan daha kalabalık bir bölgede deprem olabileceği nasıl hesaba katılmaz? Bu kadar basit bir mantığı yürütemeyecek kadar düşüncesiz yöneticiler mi vardı yoksa "aman boş ver bize bir şey olmaz!" diyecek kadar sorumsuz muydular?
Beni en çok kızdıran ise devletin düştüğü bir hataydı. Ölü ve yaralı sayısını, hasar oranını olduğundan düşük göstererek bölgede olağanüstü hal ilan etmediler. Güya halk paniklemesin diye! Sakın bunun sebebi ülkenin en çok vergi veren bölgesinden vergi almaktan vazgeçememek olmasın?
Bütün bunların yanında halkın kendi tedbirsizliğini göz ardı etmemek lazım. Deprem bölgesindeyiz ve her an deprem riskiyle karşı karşıyayız. Peki, kaçımız deprem çantası hazırlıyoruz? Kaçımız evimizdeki eşyaların duvara montajını yaptırıyoruz? Kaçımız depremde yapılacaklar hakkında geniş bilgiler ediniyoruz? Ya da en hassas soruyu sorayım kaçımız bilinçli olarak ilk yardım yapmayı biliyoruz ya da öğrenmek için kurslara gidiyoruz?
Depremi yaşayan çocukları düşünüyorum. Henüz ölümün anlamını bile bilmeyen çocuklar bir anda acı gerçeklerle burun buruna geliverdiler. Düşünebiliyor musunuz her yer harap olmuş vaziyette ve çocuklar oyun oynayacak yer bulamıyorlar. Zaten oyun oynamak istedikleri de yok. Tek istekleri depremde kaybettikleri annelerini, babaların ya da sevdiklerini görebilmek... Ve ölüm gerçeğini öğreniyorlar.
Peki ya evlatlarını kaybeden anne babalar? Ailesinden bir bireyi bulamayan 'Allah'ım ölü ya da diri onu bana göster akıbetini bileyim' diye dualar eden insanlar? Kaybedilen eşler sevgililer anne babalar evlatlar...
Düşününce insan keşke demeden edemiyor. Ben depremi henüz altı yaşındayken öğrendim. Birçok çocuğa göre şanslıydım çünkü deprem olduğunda köydeydim. Birkaç çatlak dışında evlerde hasar yoktu ve enkaz altında kalan insanların acılarına da şahit olmadım. Ama duyduklarım beni korkutmaya yetmişti. Büyüklerin konuşmalarına şahit oluyordum' 'falanca 'su, su' diye sayıklayarak can vermiş. 'filanca ölen çocuğunu görünce şoka girmiş'...
Ben 'keşke' demeyi sevmem ama tüm bunları duyunca keşke demekten kendimi alamıyorum.
Keşke müteahhitlerimiz malzemeden çalmasaydı...
Keşke daha sağlam binalarımız olsaydı...
Keşke yetkililer daha duyarlı olsaydı...
Keşke vatandaşlarımız tedbirli olsalardı...
Keşke ilk yardım yapmayı bilseydik...

Bundan sonra daha dikkatli ve duyarlı olma ümidindeyim. Allah bize bir daha 17 ağustos yaşatmasın!

17 Ağustos 2012 3-4 dakika 11 denemesi var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (2)
  • 11 yıl önce

    sadece sunu soyleyebilirim; keske herkes bu yaziyi okuyabilse, bilincin ve inancin yureginin isigi ile tum memleketi aydinlatirdi. sorumlulugundan ve dusuncelerinden dolayi tum inancimla inancina basarilarinin devamini diliyorum. bu kalem daim olsun. basarilar..

  • 11 yıl önce

    Allah o günleri bir daha yaşatmasın