Kimin ipi kimin elinde,

Daha altı yaşındayken babamın elinde bir ağaç parçasıyla iki gün pervasızca uğraştığına şahit olmuştum.
Elindeki odun parçasını işlerken sorduğum sorulara sürekli kıvrak cümlelerle dikkatimi konudan uzaklaştırmaya çalışması merakımın katlanarak çoğalmasına sebep olmuş, çocuk aklım babamı soru yağmurlarına maruz bıraksa da hiçbir şekilde babam konuyu anlamama izin vermemişti...
İşlediği, yontmaya çalıştığı odun parçası çocuk aklımın merak sayfalarını doldurmuştu... Fakat babamın maksatlı bir şekilde aslında bilinçsiz -ama canlı doğasında kendiliğinden işlevsellik olarak yer alan içgüdüsel merak uyarılımı dâhilinde- elde edeceğim şeye daha çok değer vermem için önce merak koridorunda uzun, uzun yürütmüştü beni saatlerini harcamıştı bu işe... Elinde sedef çakı, çakının körelmesine önlem eğe'si birde telek fırçasıyla...

Ertesi sabah uyandığımda başucumda, kınnapla tavana asılmış bir kukla...

Beni saatlerce oyalaması babamın, hatta bazen ağlamaklı ses tonu ve çocuk ciddiyetimle bilgi elde etme dürtüsü... Kısaca dünkü merakım şimdi gözlerimin önündeydi... Kukla... Babam herhalde terminli bir malın üretimini yapan bir fason atölyesi gibi sabahlamış olsa gerek... Promosyona girse ceza yiyebileceği geceden hazırlatmıştı sanki kuklayı...

Ya da baba yüreği tüm bunları yapmaya zorlamıştı...

Şimdi orta yaşlı biriyim her şeyin anlamı ne kadar da çocukluğumdakinden farklı...

Kuklayı iki kere sevmiştim birincisi babamın bana verdiği her şey bende derin bir sevinç kaynağı oluşturduğundan, ikincisi parmaklarıma taktığım her bağlantı noktasıyla ona istediğim hareketi yaptırdığımdan... {ne güzel değimli her istediğini yaptırmak :) }...

...Ne kötü değimli bağlantı noktaları her istediğini yaptıranların elinde olmak! :(

Garip... Yıllar sonra bende oğluma aynı davranışı farkında olmadan sergilemiştim...
Tek farkı oğlumu hediye paketine meraklandırmıştım iki günlük el emeğine değil...
Zamanın çocukları merak denilen şeyi bizim geçmiş zamanlarda aradığımızdan daha az arar olmuşlar bunu fark ettim başka bir şeyde teknoloji dijital bir hayal gücü kuvözü ile hayal gücü bile üretir olduğundan hayalsiz kalacak kadar yoksullaşmışız aslında iç dünyamızda... Tüm olanlar makine tadında bir ekşilik...

İlk kez duyduğum deterjan kokusu çocukluk anımda hep saklı durur, damla sakız kokusu, hele çilek tadındaki yok mu çilek kokulu... Siyah beyaz televizyonumuzun karşısında mahalleden komşuların dar odamızdaki sıkışarak yer mücadelesi... Daha neler, neler...

Orta yaş aklıyla anlıyorum, babamın kuklası neye ne kadar, hangi bağlantı noktaları ile itaat ettiğimizin göstergesiymiş... Hangi uzvumuzun kimin denetiminde seyir ettiğinin bilimsel bir açıklaması belkide... Bütünden parçaya ya da parçadan bütüne ilerleyelim sosyal işlerlik iş-lerlikleştiği sürece bu gidiş olacak... İnsan çıkış kaynaklı olan göz ardı edildikçe bu sürecek... Yetenek tadında bir lezzete dönüşmedikçe, her yeteneğin ayrı bir cazibesi olduğu yeteneksizliğin aslında yetenekleştirilebileceği aşılmadıkça sürecek...

Birde imkân ve olanaklılar oldukça imkân ve olanakları kısıtlananlar her bağlantı noktasında bir kukla olacak... Çocukluğumdaki gibi ağaç kokusu ve çocukluğumdaki anlamı barındırmayan kukla... lar....
kuklaların elindeki kuklaları düşünebiliyor musunuz?...

Kimin ipi kimin elinde... Medyadan, Devlete, Ahmet'ten, Mehmet'e...

03 Mayıs 2010 3-4 dakika 22 denemesi var.
Yorumlar