Kırmızı Düğme
İnsanlar ne kalabalık. Biri diğerine hiç benzemiyor, yuvalarına çomak sokulmuş karıncalar gibi hepsi ayrı yere aceleyle kaçışıyor. Küçük esnaf kapı önündeki cansız mankeni, ayaklı tabelayı her Allah'ın günü içeri alıp da sekiz saat sonra tekrar aynı yere çıkarıyor ve buna ölesiye alışıyor ya öyle psikopat bir mekanikliği var bu kalabalığın. Şu anda tek hissettiğim, avuçlarımı şişirip alev alev yakan bir yalnızlık ve kulaklarımı uğuldatan bir sabit kalma isteği. Öyle bir şey ki adım atasım yok. Ölü bir adamın tavana dikilmiş gözleri gibi etrafımda akıp gidenlere bakıyorum. Kimseyi görmeden, koluma dokunup yanımdan geçenin kim olduğunu anlayamadan bakıyorum.
Elime şu kırmızı düğmeli aparatlardan verseler ne yapardım biliyor musun? Yok bomba değil. Basacağım geçmişe döneceğim. Zaten hayatımı küçük küçük patlattım, bir bombaya daha ihtiyacım yok. İşte elime kırmızı düğmeli bir zaman makinesi verseler döneceğim günü biliyorum. Havaların hala soğuk olduğu ama güneşin çekingen de olsa bir muhabbet açmaya çalıştığı bir Cumartesi günü. O küçük parkta arkamdan dolaşıp da nasıl öpmüştün yanağımdan. Nasıl heyecanla korkusuzca kocaman bir kahkaha atmıştın korktuğumda ve ben nasıl hiddetle kızmıştım sana. İşte o güne dönsek sevgilim söz hiç kızmayacağım sana. Yeter ki aynı heyecanla sev beni yine, aynı güç doldursun içini. Aynı hayalleri kurduğunda yarından bir an bile korkma. Her şeyin çok güzel olacağına sen ikna et beni. En baştaki pembe gözlüklerini tak, evde kimin yemek yapacağını tartışalım. Uzun yola giderken hangi şehirlerarası yolda duraklayacağımızı konuşalım. Şehrin hangi mahallelerinde aşk yapacağımızı düşünelim ve birbirimize en az birkaç sene yetecek şiirleri şimdiden biriktirelim.
Senelerce manda yoğurdu ve keçi sütüyle beslenmiş birinden dayak yemiş gibi hissediyorum kendimi. Anneme kızıyorum, tostu basıp beni okula gönderecek ne vardı. Boyum da ondan kısa kaldı zaten, belki aklım da ondan kıt. Öyle fena dövmüşler ki, nefes alırken sanki her yanımı bıçaklıyorlar. Bu sefer de sen tut ellerimden kaldır beni sevgilim. Kırmızı düğmeye basıp gittiğim günlerden sen döndür beni. Daha sıkı sar, daha korkusuzca dev beni. Ölü bir adamın tava diktiği gözleri gibi izliyorum hayatı. Sensiz o kadar kimsesizim ki halimi soran, beni anlayan da yok. Ve nasıl ölmüşsem artık ağlayamıyorum bile.