Kitapsız Şair



>>> Bu bir öz eleştiridir! <<<


Lafı hiç evirip çevirmeden hemen konuya gireceğim.
Bakmayın siz başlıkta şair yazdığıma, şair olarak görmem kendimi...

Şahsen, sözlük tanımı açısından bakarsam: Evet, şair olabilirim.

Ancak, şiir yazan (ya da yazdığını sanan) biri olarak kendime şair gözüyle bakmıyorum. Bunu birçok kişinin aksine mütevazilikten değil, konuya bakış açımdan yola çıkarak açık ve net bir şekilde kendime itiraf ediyorum.
Hepsi bu...

Çünkü, şair olmak; sadece şiir yazmak değildir benim nazarımda...

Şimdi, birçoğunuz:
Ne demek oluyor şimdi bu?
Biz şair değil miyiz yani?
Ya da sana mı sorduk arkadaş?

Diye düşünmüş olabilirsiniz...

(Hatta: Uykusuzluk başına vurmuş belli. İyisi mi sen git yat da uyu... Diye de seslenmiş de olabilirsiniz içinizden...)

Haklısınız!

Lakin çok düşündüm bu konuda...

Ben şair miyim? Diye...

Ve cevabım hep: Değilim! Oldu.

Örnekle açıklamam gerekirse:

Baktığımız zaman; sandal kullanana da kaptan diyebiliriz (ki ya reis derler ya da kaptan), koskoca gemiyi yönetene de... Ama ikisi aynı şey değildir. Arada okyanuslar kadar fark vardır.

Bilirsiniz, bir gemide her birim için çalışan personel ve ekipler vardır. Yağcısından makine lostromosuna, birinci çarkçısından, çarkçıbaşısına, vinç operatöründen, elektrik zabitine, güvertecisinden güverte reisine kadar. Ve unutmadan dört tane de kaptan... Hepsi kendi işini bilir de süvari bey denilen kaptan, (tatbik aşamasında bilmediği uygulamalar olsa bile) hem gemideki en kuytu yeri (dünya ve Türk edebiyat tarihi), hem hangi makinenin ne işe yaradığını (şiir tür ve ekolleri), hem de bütün mürettebatın (dil bilgisi) yaptığı işi bilir...

İşte bu noktada, kendimi; sandalın küreklerini çeken sandalcı / kürekçi gibi görüyorum. Kürekleri kalem, denizi de kağıt olarak düşünün, suya yazı yazıyorum ve akıntıyla başka birinin gönül gölüne kavuşuyor. Oysa kaptanlık öyle mi? Sandalı akıntıya uydurup, hareket ettirmeye benzemez yani gerçek kaptanlık..

Şairlik de böyle bir şeydir benim gözümde...

Yani, ben sadece şiir yazdığım için şair olmam, olamam, olmamalıyım.

Şiiri okumak, anlamak bir yana, şairin:

Şiir sanatının, geçmişten o güne kadar gelen bilgi birikimine (tamamen olmasa bile en azından önemli ya da çığ açan kısmına) sahip, dil ve imla kurallarını bilen ve bilerek, özen göstererek kullanan, başka şiir ekolleri hakkında bilgi sahibi olan, okuduğu şiirde bunu ayrıt edebilen, okuduğu şiiri bir eleştirmen gibi her yönüyle iyi analiz edebilen, şiir sanatı açısından kıyaslayabilen, şiiri, sırf şiir yazmış olmak için değil, aynı zamanda şiir sanatına katkı sağlamaya özen göstererek yazan, şiiri hayatının bir çok aşamasına dahil eden kişinin şair olarak tanımlanması gerektiğine inanıyorum.

Bu noktada, şiirin geçmişini ve kavram olarak şiir türlerini bilmem de yetmez (ki bildiğimi iddia etmiyorum ve zaten esas burada tıkanıyorum). Şiire bakınca nedir, hangi akımda yazılmış, kullanılan kelime dizilimi, imgesellik, anlatım gücü, varsa altında yatan mesajı, felsefesini, felsefesinin diğer felsefelerle mukayesesini, şairi ve o şiirini diğer şairlerin şiirleriyle mukayese edebilmesini gibi gibi bir çok açıdan anlama kabiliyet ve kapasitesine sahip değilken kendimi şair olarak görmem demek, yukarıda saydıklarımı hakkıyla yapan gerçek şairlere haksızlık olacak diye düşünüyorum.

Ben şiire bakınca, ancak; hece mi, serbest mi onu anlayacak seviyedeyim (belki bir iki tık ötesi). Bu kadar basit ve net!

Oysa, şiirin: Lirik Şiir, Epik Şiir, Didaktik Şiir, Pastoral Şiir, Satirik Şiir, Dramatik Şiir, gibi bir sürü şiir türü ve bunların Yapay Epik, Doğal Epik, Fabl gibi gibi alt dalları var.

Ayrıca çeşitli sanat akımlarından etkilenmiş şiir türleri de mevcut, Fütüristtik Şiir, Materyalist Şiir, Realisttik Şiir gibi... VE ŞAHSEN NE KADAR OKURSAM OKUYAYIM BU AYRIMI YAPAMAM. Aramızda kaç kişi, bunlardan kaçını yapar, önemli değil. Bu benim bakış açım ve bunca eksiğim varken sözüm ona şiirle ilgileniyorum diye utandığım zamanlar da olmuyor değil.

İşte böyle bakınca benden olsa olsa kürekçi ya da suya bir şeyler karalayan biri olur diyorum.

Bir de şu var:

Şiirle yaşamak, şiiri hayatın merkezine almak...

Yıllar önce sayın Akgün Akova ile şiir kitabı çıkartma konusunda yaptığım küçük bir sohbette; her gece çalışma odasına kapandığını, bir şiir için saatlerce uğraştığını, bazen de başka şairlerin eserleri üzerinde günlerce incelemeler yaptığını anlatmıştı...
Olay budur işte...

Bıkmadan usanmadan şiir için, şiirle yaşamak yani...
İşte o zaman şair olunuyor belki de...

...

Peki:
Şiiri, şiir yazmış olmak için değil, hem sanat için, hem de şiire bir şeyler katabilmek için yazan kaç kişi var aramızda?

Kimse kusura bakmasın ama ben, aramızda pek yok diye düşünüyorum. Çünkü bakınca neredeyse; hep aynı anlatım şekli ve kelime dağarcığı ile yazıyoruz. Farkında değiliz ama çok sık tekrara düşüyoruz. En azından konu seçimi, işlenişi ve kullanılan kelimeler açısından...

Şiirlerimi okuyan dostlar fark etmiştir muhtemelen, bazı şiirlerim başka yerlerde pek rastlanmayan anlatım şekillerinde kaleme alınmıştır. Kötü ve çok da saçma, şiir ile uzaktan yakından alakası olmayan çalışmalarım da vardır hatta. Ama ben onlarla gurur duyarım. Çünkü; bir şeyler üretmek, fark yaratmış olmaya çalışmak bir yana, denemiş olmak da değerlidir benim için...

Bunun sebebi, arayış içinde olmam bir yana, şiir yazarken acaba şiire bir katkım olur mu düşüncemdir. Ama bu da kendime şair demem için yeterli değil.

Çünkü: şiir, hayatımın önceliği değil. Sadece şiir yazıyorum. O da gelirse...

Bunu nereden çıkarttığımı şöyle ifade edebilirim artık:

Bazı şairlerin şiir ile ilgili sözlerine denk gelmişsinizdir illa ki. İlk olarak İsmet Özel, Ataol Behramoğlu, Cemal Süreya aklıma geliyor.

Baktığımızda isim yapmış şairlerin şiire katkı sağlamak dışında, şiiri anlatabilmek gibi bir misyon edindiğini görebiliriz yani.

Hatta kimileri var ki; şiirde çığır açmıştır. Nazım Hikmet gibi, ikinci yeni gibi...

Bir de şiirin analiz kısmı vardır, bilirsiniz. Bu da ayrı bir yetenek bence. Eleştiri demiyorum, analiz diyorum. Haa analizin içinde eleştiri de vardır mutlaka...

Diğer taraftan, analiz yöntemlerini; [ Cohesion Analysis (Uyum Analizi) / Perpective Analysis (Bakış Açısı Analizi) / Type of Speech Analysis (Cümle Analizi) / Verb Analysis (Eylem Analizi) / Diction and Word Analysis (Kelime Seçimi ve Linguistik Analiz) / Metaphor Analysis (Metafor Analizi) ] iyi bilmek, sindirmek ve bir eser okuyunca bu bilgileri o şiire indirgemek herkesin harcı değildir.

Şayet zaman ayırır da okursanız, Cemal Süreya'nın Ahmet Arif 'in "Hasretinden Prangalar Eskittim" kitabı için Papirüs Dergisinde yazdığı düşüncelerini okumanızı öneririm. Ya da Yrd. Doç. Dr. Ferhat Korkmaz'ın kişisel sayfasında paylaştığı ve Materyalist Şiir-Şair Tartışmaları ve Edebi Eleştiride İstatistiksel Metot. II. Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatı Sempozyumunda belirttiği değerlendirmesini tavsiye ederim. Sayın Ferhat Kormaz'ın yazısını okursanız, sayın Sezai Karakoç’un Edip Cansever’in şiir sanatı ve "Yerçekimli Karanfil" adlı eseri üzerine yazdığı ünlü “Bir Materyalist Şiir” adlı yazısı hakkında da fikir sahibi olmanız yanı sıra, yukarıda yazdıklarım daha anlaşılır hale gelecektir.

https://www.siir.gen.tr/siir/a/ahmed_arif/ahmed_arif_cemal_sureya.htm

http://ferhat-korkmaz.blogspot.com/2016/05/materyalist-siir-sair-tartismalari-ve.html?m=1

....

Peki kaçımız bunları bilerek eleştiri yapıyoruz? Hele bazılarımız var ki, kendisi yazım hataları ile dolu ve daha da vahimi, gerçekten de kötü şiir yazarken kendi ego tatmini için olur olmaz şiire eleştiri yapıyor. Analiz değil, kritik değil. Düpedüz yıkıcı eleştiri... Neyse konumuz bu değil.

Konumuz şuydu:

Özetle diyorum ki; şiir yazmakla şair olunmuyor...

Ve evet, başınızı şişiren bu yazının yazılış amacına geleyim artık.

Hani başlıkta yazıyor ya Kitapsız Şair! Diye... Ona...

Uzun zamandır birçok şiirimin altında kitap çıkartmam konusunda telkinde bulunan dost, arkadaş, kardeş, abi, ablalarıma tek tek cevap veremeyeceğim için bu yazıyı yazmayı uygun buldum.

Yukarıda ifade ettiğim sebeplerden dolayı benden olsa olsa Kitapsız Şair(!) olur.

Hepsine / Herkese çok teşekkür ediyorum ancak yukarıda açıklamaya çalıştığım nedenlerle bu hakkı kendimde göremediğimi belirtmek durumundayım.

Şiir yazmaktan öteye kat etmem gereken çok yol var.

Haklısınız size ne bundan da, işte benim ki işgüzarlık:))

...

Arkamda anı bırakmak adına bir kitabım olsun isterdim ama kendi imkanlarımla bastırmayı da uygun bulmuyorum açıkçası.

Şayet gün gelir de hatıra kalması amacıyla kendi imkanlarımla bir kitap yapmaya kalkarsam bir yayın evinde değil kendi evimde imkanlarım doğrultusunda yapmayı tercih ediyorum.

Daha önce kayınvalidemin vefatından sonra eşimin önerisiyle, annem ile anısı olanlardan topladığımız anıları düzenleyip, şiir ve fotoğraflara desteklediğim kitabı 40 kadar nüsha çoğaltarak, anı paylaşan sevdiklerimize takdim etmiştik. Ozalitçide ciltlettirmem hariç, her sayfasından, kapağına varana kadar tek tek dizayn edip, evde çıktısını alarak ürettim. Ve çok olumlu dönüşler aldık.

Ve iş başa düşer de şiirlerim hatıra kalsın diyecek olursam. yine; el işi, göz nuru kitap yapmayı yeğlerim.
Tabi ki bu benim tercihim. Sizler farklı değerlendirebilir, başka yöntemler deneyebilirsiniz.

Başta, şiir yazmam adına her zaman gösterdikleri nezaket ve daha iyisini yapmam için teşvik eden dostlarım ile zaman ayırıp yazıyı okuyan herkese sonsuz teşekkür ederim. 


Minnettarım.

Sağlıcakla kalın...


/////

Farklı bir platformda tarafıma gösterdikleri yapıcı destekleri için dostlarıma seslenmek ve minnet duygularımı ifade etmek adına yazdığım bu yazıyı, şiire ve şaire bakışımı sizlerle de paylaşmak için eklemek istedim.
Anlayış ve sabrınız için teşekkür ederim.

13 Haziran 2022 9-10 dakika 16 denemesi var.
Beğenenler (10)
Yorumlar (1)
  • 21 ay önce

    Sevgili Uğur Dost,

    Vakıf olduğum kadarıyla ( şiirlerine) anlam bakımından zenginlik objeleri ile dolu, yer yer enteresan, yer yer okuyucu ters köşe yapan güzel yazılar,şiirler,denemeler kayda aldığını biliyorum. Şairlik konusu o kadar uzun bir konu ki,ucu bucağı olmayan koskoca bir okyanustan bahsediyoruz. İçine kimlerin girip yıkandığı,kimlerin arındığı ve kimlerin sadece yaz tatili için gelip gönül eğlendirdiği apaçık belli olan bir okyanusun yolcularıyız... Adına şair diyenlerde var yazar diyenlerde var, köşe yazarı diyenlerde var,spor yazarı diyenlerde var... Var oğlu var tılsımı adı altında uzayıp giden şahane bir döngü... Dediklerine katılıyorum. Benim kızgınlığım 'okumayan nesile' okumayı bilmeyen insanlara... Şiir bence ( bana göre) 3 Haziran 1963'de Moskova'da son buldu. Bu benim görüşümdür ayrıca... Ve aslında dediğin gibi o kadar çok tekrara düşen insanlarız ki şiirlerde, belki de defalarca aynı şeyleri dolandırıp dolandırıp yazıyoruz... Ahmet Selçuk İlkan asi şair diye anılır mesela, ayrılıkların şairi yani... Çok tekrara düşüp onca şarkı sözü yazan bir söz yazarı... Kısacası bence şairlik Allah vergisi bir olay, gerisi senin okuyup tamamlayıp geliştirmene kalmış diye düşünüyorum. Değerli bir yazı kaleme almışsın önce kutlarım. Gerçekten Kitapsız Şair güzel bir benzetmeydi ayrıca onun içinde tebrik ederim... Her daim yazmaya devam, anılar yükseldikçe kalem açacakları bozulur der Uğur Zengin... Güzeldi, öz eleştirin de, duyarlılığında... Allah'a emanet olasın...