Kök Salmış Ağaçlar

Toprağın olduğu her yerde izini gösterir boy boy... Toprağın süsü, canlıların barınağı her ağaç bir candır; bulunduğu yerde, dağın yamacında... Tepesinde, düzlüğünde...
Ağaçlar yeryüzümüzün oksijendir, akciğeridir kirli havanın olduğu her yerde... Şehirde, kasabada... Ağaç olmayan toprak yoksundur, üzgündür. Ağaçlar kök salar tarihin dibine dallanır semaya doğru yaprağıyla, meyvesiyle... Her ağaç bir anlamdır; durduğu yere ve bakan gözlere... Fırtınalara, güneşlere maruz kalır sallanır bir sağa bir sola... Kök salmış köklerine güvenir, ağacı ayakta tutan sağlam köküdür. Ormanın yamacındaki kara çamdan, kara bayırdaki sağlam karaağaca...Beton gibi sağlam ardıcına...Tarih barındıran koca çınara.. Kalem gibi uzayan kavağına... Sobada yanan meşenin dallarına... Meyve veren elmasına, armuduna... Renkli ceviz ağacına bin türlü kokulu yapraklı kök salan gövdeye, yaprağa meyveye...
Kök salmıştır taşın tepesinde, derenin kenarında, dağın yamacında, tepenin düzlüğünde, uçurumun kenarında, bozkırın ortasında bulunduğu toprakla bütünleşmiştir bulunduğu yerde altından akan soğuk suyunu izler inceden inceye... Kızgın güneşe gölge olur; çevresindeki canlıya, böceğe...
Ağaçlar aynı toprağı paylaşır kimi uzun, kimi kısadır. Kimi dikenli dalı, kiminde katmerleşmiş kabuğu, bazıları yosunludur nemli olan yerde... Küçük bir toprak parçası yeter filizlenmesine ve dallanmasına... Her ağaç oksijen olur girer kirli akciğerlerimize kanımızın her damlasına... Yaşlı olanlar direnir hayatın her zorluğuna... Ansızın koca gövdesini yerde bulur gelen sinsi balta hareketiyle...
Kimi zaman yattığımız sıcak yatağımız, yemek yediğimiz masa olur, gönülleri birleştirir üzerinde açlar doyar sofra olduğu bereketinde... Yorulduğumuzda sırtımızı dayarız bırakırız kendimizi ağaçtaki özüne, yorulduğumuzda oturak, evimizin koruyan örtüsü, ısındığımız sobanın yakıtı olur küçükten büyüğe kömüre yol verir çıkardığı ateşiyle... Biriken duygularımıza kalem olur; yazar gönülden, inceden inceye... Gömülen bedenimizin başımızdaki işarettir ezelden ebede... Hayatımızın son yolculuğunu yaparız tahtadan yapılmış tabutu içinde dengesiz yürüyen omuzlarda... Ustaların el sanatıdır şekilden şekle sokulur, korkmaz testerenin keskin dişleri altında... Hızarın keskin bıçağında şaheser olur tozlu bir köşede...
Tek olan ağaçlar daha değerlidir rüzgara tek başına karşı koyduğunda, ağaçlar özeldir sırtını dayayanlara, altında uyuyanlara, gölgesinde çoook uzaklara bakanlara, yağmurda ıslananlara, yolunu kaybedenlere, birleşenlere... Ağaçlar verir bereketini karşılık beklemeden meyvesini sallandırır kırılmaz ince dalında...
Yanından es geçtiğimiz ağaçlar hizmetimize amâde olur; kırk yıl hatırı olan sıcak kahve fincanın altında... Fırından yeni çıkmış sıcak ekmeğe raf olur; yaşlı bedene baston olur, sırtlanır yükü her adımda... Aşağıdan yukarıya basamak olur çıkan ayakaltında... Neşeli çocuğa oyuncak olur ince kalın çubuklarıyla...
Canımız yanar bir kıymık parçası parmağımıza battığında... Darılırız ürün vermeyen ağaca... Bazen alıp atarız, bazen tam ortasından çat! diye kırar öfkemize gem vururuz elimizdeki kalan parçayla...
Bahçemizdeki ağacımız, yol kenarındaki çalımız, bina aralarında kalan çamımız, servimiz bir şey bekler büyüyebildiği kadar dalında, yaprağında... Yeşilin her tonu hikmetinde saklı renginde ve kokusunda...
Her ağaç çınar değildir, fakat her ağacın dalları vardır uzanır, boy verir çınar gibi ezelden ebede... Her ağaç toprağını bilir, toprağı alınmadığı müddetçe...
Her fidan dikilmek ister; büyüyen ağacın yanında,
Her gövde dallanıp yaprak olmak ister toprağın üstünde...

28 Haziran 2018 3-4 dakika 34 denemesi var.
Yorumlar