Kolektif Bilincin Hatası: İnsanlığın Kıyametine Doğru
True Detective :"Bence insan bilinci evrimde trajik bir şekilde ilerledi. Çok fazla bilinçlendik. Doğa, kendinden bağımsız bir bakış açısı yarattı. Bizler, doğa kanunlarına göre var olmaması gereken yaratıklarız. Hepimiz bir yanılsama içindeyken, duyusal deneyimler ve hislerin gelişimi sayesinde birey olduğumuzu sanan; fakat aslında bir hiç olan bireyleriz." – Rust Cohle
Bence insanın kolektif bilinci gerçekten bir hatadan ibaret. Bu hata, insanlığın sonunu getirme konusunda istikrarlı bir şekilde ilerliyor. İnsanlık ise sadece oturmuş izliyor; bazısı sessizce izlerken, bazısı bu sürecin kurbanı oluyor. Kolektif bilincin oluşmasıyla birlikte yozlaşması da neredeyse eş zamanlı gerçekleşti.
İnsanlar ahlak ve din gibi konularda sorular sordukça—ki neyin doğru neyin yanlış olduğu mutlak şekilde sınıflandırılamasa da—belirli, sistematik; bazen de kaotik cevaplar ortaya çıktı. Bu cevapları gören, duyan, algılayan bireylerin bir kısmı, onları kendi zihin süzgecinden geçirerek daha da çeşitlendirdi. Çeşitlilik, beraberinde yozlaşmayı da getirdi ve bu da dünyada bir karmaşanın, kaotik bir ortamın oluşmasına zemin hazırladı.
Zamanla, psikolojik olarak daha çok bozulan insanoğlu—ki bunun sebeplerini toplumların kalabalıklaşmasıyla gelen tüketim sistemi, hayatın yoruculuğu ve modern stres kaynaklarında arayabiliriz—kendi kıyametine birer birer, giderek daha fazla yaklaşmakta.
Bence insanlığın şimdiki en büyük sorunu "psikoloji". Çünkü toplumlar gelişti, tıp gelişti, teknoloji son hızla gelişmekte; ama psikoloji insanın evrimi gibi yavaş yavaş genişlemekte. Dikkatinizi çekerim, “gelişmekte” demedim; çünkü her bir milenyumda insan bilinci, biraz daha fazla tahrip olmakta.
Bunun temel sebebi, bahsettiğim kolektif bilincin oluşumundaki “hata” olabilir. İnsan sosyal bir varlık olmasaydı, sosyal normlar, ahlak sistemleri ya da kolektif kurallar oluşmazdı. Ve belki de Rust Cohle’un dediği gibi, evrimsel olarak bu kadar duyarlı—ya da daha doğrusu, bu kadar farkında—varlıklar olmazdık.
İnsanın yanlış gelişiminin sonuçları olarak giderek daha çok acı çekiyoruz ve insanların sahip olduğu bu katıksız kayıtsızlığı ise bir sinema seyircisi gibi izliyor, düşünüyor ama etkide bulunamıyor.
Peki, hata olarak bahsettiğim bu durum gerçekten düzeltilebilir mi ya da sadece “güzelleme” mi yapılabilir? Sanat ve edebiyat tam da bunu yapmıyor mu zaten? Entelektüel insanların bir kısmı, insanlığın bulunduğu çukurdan sanat, edebiyat ve estetik yoluyla çıkabileceğimize inanıyor.
Ama ben bu konuda kötümser tarafta duruyorum. Çünkü güzellemeler, bizi kurtarmaktan çok, çoğu zaman bir mazoşist yaklaşım sunuyor. Belki de onlar haklıdır... Ama ben şu an için ne o entelektüel yeterliliğe sahibim, ne de o seviyede bir çözüm üretme gücüne. Romantizmi sadece duyguları yoğunlaştırmak için kullanıyoruz. Ancak kıyameti romantize etmek, bana göre yalnızca bir vurdumduymazlık ve “akıştan keyif alma” bahanesi olabilir.
Ayrıca gözünde at gözlüğü olan bir topluma, zaten yozlaşmış ve kayıtsızlaşmış bir insana sanat ve edebiyatla nasıl dokunabilirsin ki? Sonuçta dokunabileceğin kişiler, yine bu tür düşünceleri üreten, sorgulayan, bir şekilde entelektüel kalabilmiş azınlık değil midir?