Küçük Bir Oğlandım-3

Neyse ki kardeşimede banada bir şey olmamıştı. Annemle anneannem akşam için mutfağa geçince bizde dedemle haberleri izlemeye başladık. Ermeni Soykırımı. Bir yazar, bir türk gitmiş ve 'oldu' demiş soykırım. Dedem kızdı birden 'Senin gibilerin o ödülün şanına değil mapusun eski yatağına ihtiyacı var'
Dedem kızdığına göre haksızdı adam. 'Dede adam yalancı olmuş' dedim. Yüzündeki yumuşayan ifadeyle bana bakıp 'Doğru doğrudur. İftirayla yıpranmaz.' dedi. Ne güzel konuşan bir ailem vardı böyle. Herkez herşeyi biliyordu yada ben birşey bilmiyordum. Evet evet sorun bendeydi. Kapı çaldı. Babam elinde soğuk bir içecekle girdi salona. Annemle konuştular biraz. 'yemekten sonra' dedi annem. Eylenceli bir yemekten sonra babam beni karşısına aldı ve 'Oğlum biz konferansa gideceğiz kardeşin sana emanet. Dikkat edin olurmu' dedi. İlk defa ayrılıyorduk. Tamam dedim. Vedalaştık ve o akşam annemin alıştığım öpücüğünü almadan yattım. Dedemler sohbet ediyorlardı.
...
Bir ara kalkmıştım sanki. Sonra yeniden uyumuştum kardeşime sarılarak. Kalktığımda ise. İşte o zaman. Başka bir odada buldum kendimi. Kolumdaki şey serummuş. Ne kadar durdum ayık olarak hatırımda değil ama yeniden kalktığımda başımdaki hemşireye seslendim. Ne diyeceğimi bilemediğim için 'şeyy' dedim. Heyecanla yüzüme baktı hemşire. Gülümsüyordu, ağzına bakınca tüm dişlerini görüyordum. Bende gülmeye başladım. Doktor geldi sonra. Nasılsın bakalım yakışıklı dedi yüzümü aynı babam gibi severek. İyiyim dedim. 'Bunu koluma neden taktınız hasta mı oldum ben?' Çok iyi tanıdığım, en küçük belirtisini bile sezinlediğim o üzgün hal önce omuzlarını düşürdü doktorun, sonra gözlüğü çıkarıp bir gözlüğe bir yere baktı ve derin bir nefes çekti. Anlamıştım kötümser şeyler söyleyecekti. O gün o bakkalda da böyle haller vardı ve canım çok acımıştı. 'İyi dinle ibrahim' dedi doktor. 'Seni buraya polisler getirdi. Ne oldu dediğimde =deprem=dediler sadece. Başka birisi de gelmedi. Ne kardeşin nede büyüklerinden gelen yok.' Ağlamak istiyordum ama ağlayamıyordum. Şimdi doktor çıksaydı ya da ben gidebilseydim o eski,yıpranmış yapıya, ağlardım hıçkırarak ama ağlama diyordu içimden bir ses. Sonra yine başladı o lanetli dudaklar konuşmaya. Gözlerimi kapadım. Duysamda böylesi daha iyiydi. 'Baban olay yerine giderken ışık kurallarını es geçmiş ve hızla gelen minibüse çarpmış. Minübüste küçük hasarlar oluşmuş. Babansa son anda arkasından çarpıştığı için kaymaya başlamış ve bariyerlere çarpmış. Orda ruhlarını teslim etmiş ikiside. Ne yazik ki elimizden bir şey gelmiyor.' Doktorun kalktığını hissettim yatağın ucundan. Gözleim sımsıkı yumuluydu. Sonra hemşire elimi sıkıca tuttu bir kaç saniye ve yanağıma anneminkine benzeyen bir öpücük kondurarak ayrıldı yanımdan. Gözlerimi açtım hemen. Şimdi anlamıştım sessizliğimin nedenini. Yine dedemin filmlerde dediği gibi 'fırtına öncesi sessizliği' yaşıyordum. Boğazıma doğru bir ağırlık geliyordu içimden. O geldikçe göz yaşlarım daha bir akıyordu ıslatarak yanaklarımı. Yıllar önce yaşadığım o vicut sarsılmalarım yine başlamıştı işte. Yine o günler gibi, o günlerdende kötü ağlıyordum bembeyaz odanın bembeyaz çarşaflarında. Ağlayarak rahatlamıştım ilk defa. Sonra susmamı bekleliyormuş gibi o doktor içeriye girdi ve' taburcusun ibrahim' dedi.
Taburcuydum ben geçici olarak mutlu bir aileye gelmiştim ve şimdi taburcu ediliyordum. O gün hayata karşı acımasız olmaya çalışacağıma söz vermiştim. Kim bilebilirdi ki bu gün taburcu olan Küçük Bir Çocuğun çok iyi bir dedektif ve çok iyi bir katil olacağını. Aynı anda bir o kadar da duygusal.

Not:Her şey hayel ürünüdür. Hayelimden hayelinize bir zerzeniz sadece

el_deli
=Masa Başında=

03 Ekim 2009 3-4 dakika 7 denemesi var.
Yorumlar (1)
  • 14 yıl önce

    Hüzünlü bir hikaye.Ne zaman mutlu oldum desem kader kötü br süpriz hazırlıyor İbrahim'e.

    yüreğine sağlık 👍 👍 👍