Zamanın Sessizliği


Gece yarısının tam ortasında, penceremin ardında uyuyan bir şehir var. Saatin tiktakları kulağıma çarptıkça içimde başka bir ses uyanıyor: “Geçiyor.” Zamanın geçişi, çoğu zaman görmezden geldiğimiz bir fısıltı aslında. Bazen bir kahve fincanında eriyen şeker kadar sessiz, bazen de suskun kaldığımız bir ayrılık kadar gürültülü…


Çocukken zaman bana sonsuz gibi gelirdi. Günler hiç bitmez, yaz akşamları sonsuz bir oyun gibi uzardı. Şimdi ise sabahın ilk ışıkları bile akşamın gölgesini içinde taşıyor. Ne kadar koşarsam koşayım, önümde açılan yol hep aynı yere çıkıyor: Zamanın kendisine.


Belki de asıl mesele zamanı durdurmak değil, onunla birlikte akabilmek. Bir su damlasının gölde yok oluşunu izlemek gibi; aslında kaybolmaz, sadece dönüşür. Biz de öyleyiz. Her an, bir öncekinin külleriyle besleniyor. Ama işte, insan dediğin varlık, hep yarınlara bir parça umut bırakmak istiyor.


Bazen düşünüyorum: Zaman bana ne öğretti? Kaybettiklerimi mi, yoksa içimde filizlenen sabrı mı? Belki de ikisini birden. Çünkü en büyük kayıplar, en derin sabırların içinde yeşeriyor.


Bir gün, kum saatinin son tanesi de düşecek. Ve ben biliyorum ki o an geldiğinde, önemli olan kaç yıl yaşadığım değil, zamanı nasıl yaşadığım olacak. Belki o zaman, bütün soruların cevabı tek bir fısıltıda toplanacak: “Geçti, ama değdi.”


Turgay Kurtulus 

23 Ağustos 2025 1-2 dakika 74 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar