Kum Fırtınası

Bir günlük edasıyla yazdığım, kumdan kale hafızama kazıdığım, önce kağıt sonra dijital duygu parçacıklarım, bilgi kırıntılarım, cevapsız sorularım, kendime bağırışlarım; merhaba!
Merhaba artık acıtmayan hüzün, kum saatindeymiş gibi akan zaman, yarı uykulu atan kalbim, kendine yalan söyleyemeyen eski zaman beyfendisi aklım, size de merhaba.
Girizgahların efendisi, gelişmelerin gizli öznesi, sonuçların dış sesi, sana da merhaba, vedası olmayan...
Yokluklar yoksunluk yaratırken kelimeler kifayet acısı çekerken dümdüz akan kumdan zamanın tozları çarşaf gibi dümdüz çölde gayrıihtiyari serpildi üzerime. Yok öyle fırtınalı değil, gayet yavaş ve masum bir sinsilikle. Ne olduğunu anlayamadan tozlar pembeleşti gözlerimin önünde (Oysa beyaz beyazdı saçlarıma düşenler). Bir fırtına yaklaşıyor dedim, ama fırtına ben farketmeden kopmuş ve uzaklaşmıştı. Geriye kalan, pembe kum zerreleri, siyah çerçeveli gözlüklere yapışan.

Saçlarımdaki beyazların altındaki eski zaman beyfendisi engel olamadı gözlüklerdeki tozları silmeye.
Atmaya başlamakta geç kalan yarı uykulu zat, uyandığında uyumak bilmiyor. Belki mümkün olmasa da bir çöle bir pınarın akması, insanı bir hüzün basıyor.

Zamanın tozları ben daha doğmadan düşmüş dilime, ne beyaz ne de pembe renkte. Kelimelerin suçu yok, lakin ben de suçsuzum bu fırtınalı sessizlikte.

Hayat zamanın tozlarında izler bırakarak akarken yokluklar bazen birkaç kelime yaratabiliyor. Kelimelerse bazı güzellikleri anlatmakta hala kifayetsiz, geveze nesirlerimde bile.

15 Ocak 2015 1-2 dakika 9 denemesi var.
Yorumlar