Kurşun

Kurşun

Hayatın içinde görünmez bir savaş var; kimse görmese de herkesin yüreğinde patlayan bir cephane… Kimi zaman bir bakış kurşun olur, kimi zaman bir sessizlik, kimi zaman da içimizde sakladığımız pişmanlıklar. İnsan, en çok da kendi kendine sıkar tetiği.


Yürüdüğüm yolların taşları ağırdı, her adımda bir iz bıraktım. Ama her izin altında, kalbime saplanan kurşunları gizledim. İnsan, yaralarını göstermeyi öğrenemediği için susar. Susmak ise, bir başka kurşunun adı olur.


Kurşun bazen bir ayrılıktır; gitmekle kalmak arasındaki o ince çizgi. Bazen de bir hayaldir; yarım bırakılmış, yarım kalmış, asla tamamlanmamış. Ve biz, içimizde taşıdığımız bu kurşunlarla büyür, kanar, ama yine de yürümeye devam ederiz.


Benim içimde de öyle kurşunlar var ki; kimse görmüyor, kimse bilmiyor. Ama her nefeste kanatıyor, her hatırlayışta biraz daha ağırlaşıyor. Çıkarmaya çalışsam da daha derine gömülüyor. Belki de hayatın gerçeği bu: kimse tamamen iyileşmiyor, herkes kendi kurşunuyla yaşamayı öğreniyor.


Ve belki de insanı insan yapan şey, aldığı yaralara rağmen yürüyebilmesi. Çünkü bazen kurşun bizi öldürmez, sadece kim olduğumuzu hatırlatır.


Kurşun dediğin yalnızca bir metal değil; omuzlarımızda taşıdığımız tüm yüklerin, kalbimize çöken tüm gölgelerin adı. İnsan büyüdükçe değil, taşıdığı kurşunlar ağırlaştıkça yaşlanıyor. Ve çoğu zaman, yüzümüzdeki çizgiler değil, içimizdeki delikler anlatıyor kaç kez vurulduğumuzu.


Kimi kurşun ses çıkarmaz. Sessizce, kimsenin fark etmediği bir anda saplanır. Bir sözle, bir vedayla, bir yarım kalan umutla… Sonra günler geçtikçe kanatır. İnsan o kurşunu içinden sökemez ama onunla yaşamayı öğrenir. Bazen güçlüymüş gibi yapar, bazen gülümser, ama içinde hep bir kan izi taşır.


Hayat, bize kendi kurşunlarımızı da hediye eder. Kimi zaman bir seçim, kimi zaman bir hata, kimi zaman da doğru bildiğimiz yanlışlar… Her birinden bir parça saplanır içimize. Ve biz, adım attıkça, nefes aldıkça o parçaların sesini duyarız. Yine de yürümekten vazgeçmeyiz. Çünkü biliriz ki; kurşun bizi eksiltse de, asıl bizi tamamlayan da odur.


Kurşun bazen bir sessizliktir; söylenmeyen sözlerin ağırlığı, dudaklardan dökülmeyen itirafların yükü. İnsan, en çok da konuşmadıklarıyla yaralanır. Çünkü söyleyemediklerin, içinde birikir, ağırlaşır, sonunda kalbine saplanır.


Bir de zamanın kurşunu vardır. Geçmeyen günler, sürüklenen aylar, yarası hiç kapanmayan yıllar… İnsan yaş aldıkça değil, o zaman kurşunlarını kalbine işledikçe yorulur. Ve her hatırlayış, yeniden vurulmuş gibi kanatır.


Bazı kurşunlar görünmezdir, insanın içini sessizce kemirir. Ne kanı vardır, ne izi… Ama en çok da onlardır öldürmeyip yaşatan. Çünkü insanı diri tutan şey bazen nefesi değil, taşıdığı yarasının ağırlığıdır.

03 Eylül 2025 2-3 dakika 17 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar