Kurtuluşun Felsefesi 14

14] Bu tür nicel anlamalar sizlerin iç devinimlerinizi oluşturur. Bu tür gelişmeler anlayıp dinleme oluşma sürecidir. Ki durumlar vaki olduğunda, eksen çağrısında, var oluş eksen dönmesini sağlayacaktır. Bu oluşum olmadan, siz kim olursanız olun, isterseniz allameyi cihan olun, çevrenizdeki her bir kimseyi, pek pek de yanınızda bulamazsınız.

En kâhininden vaaz da verdirseniz de, özgürlüğünüz gitti de deseniz, bu oluşma olmadan, bir şey yapmanız olanaksızdır. Ne tür yöntem uygularsanız uygulayın, istenilen genişlikte, halk hareketini başlatmanız olanaksızdır. Bu bir sosyolojik, halksal hareketin yasadır bence.

Pekiyi de bu durum, neden 2 yıl sürdü. Esasen böyle kapsamlı bir savaş hazırlığı süresi hep böyle uzun mu olmaktadır? Buna kesin bir cevap vermek zordur. Bu tür temel öz savunmanın yanında diğer, tamamlayıcı ve mutlak gerekler de hazır edilmeli idi. Bunlar, bu türden hareketlerin finansmana değin savaş silahları (mühimmat) , yiyecek giyecek donanımı, yönetsel örgütleniş gibi unsurların da oluşması bu süreyi tayin etmektedir.

Artı, sizdeki gibi bir çok iç isyanlara da, enerji, zaman ve kuvvet sarf eder oluşlarınız da vardır. Yapılanlara ve yapılacaklara yasal zeminler hazırlar olmanız da, hep bu türden gecikmenin, geciktirilir olmaların, kimi esas nedenlerin arasındadırlar.

Bizideki öz hareket süresi, aslında onca yoksunluk ve olanaksızlıklara rağmen, çok hızlı ve çabuktur. Gecikmeler, bizim, içinde bulunduğumuz durumun, nazikliğinden ötürüdür. Bir takım tereddütlere de düşülmüş olmasındandır. Durumun kendine özgü oluşudur ki bu gecikmeyi yaptırmıştır. Ama hiç de öyle gecikilmiş de değildi.

Aksine zamanla yarışılmıştır adeta. O günkü genel güncel konjonktürümüz göz önüne alındığında, bunun nasıl başarıldığı bir harika düşündürü de olmaktadır. Türk kurtuluş hareketinde, eğer varsa, (ki vardır) tereddüde mahal yaratan hususlar, şunlar olabilir!

1-Halkın, yıllardır yedi emininde olduğu iyi kötü yedi emininde yaşadığı, emrine amade olan bir devleti aliyesi vardı. Bu devlet hali hazırda kendisini çekimleyen az çok sahiplenişti. İslam olma gibi öznelliğine de hitap eden çift otoriteli bir örgütlenme idi. Üstelik devleti, 'mülkü İslamı' koruyucu bir devlet fikri oluşmalı, ahaliydiler.

Peygamber ocağı ve onun ulul emiri olan Devleti Aliye'si şimdilik tam dimdik olmasa da, görüntü olaraktan ve cari olaraktan da, karşısında ve başında duruyordu. Eh şimdilik bu da yeterdi. Bu bir kesim ahali için halkın milli mücadeleye karşı olunuşundaki, aykırı bir güç olmalarındaki temel bir ana karinedir! Ve en azından da kimi kişilerin, Ulusal Kurtuluş Savaşına şüpheyle bakmalarının dayanağı idi!

2- Her halkın, olgu ve olaylarını, binlerce yıldır oluşmuş olan inançsal mantık kriterleriyle yorumlar olma ve anlar olma yatkınlığı vardır. Bütün dünyevi ve uhrevi söylemleri, harfiyen uyguladığı, kendisi ile davranışını daima özdeşleştirdiği inanç yapının temsilcisi olan hilafet ve sadaret, gözünün önünde idi. Bu yapı, emrlerine adeta, boynunu kıldan ince ettiği yapıydı. Böylesi ram olduğu otorite de, ayakta duruyor ve fetvalarını verme icraatını sürdürüyordu.

Bu irat olunan fetva ve kararlar, kendisinin duruşunu ve kendisinin nasıl davranıp, neleri yapıp, neleri yapamayacağını söylüyordu! Bu düşünmemenin, tartışılr olmamayla ortak bir sağduyu kararları alamama sorumluluğunu bir başkasına yıkmanın en güzel güdülme alıştırılması veya tembel rahatlığı idi! Boyun eğişin alıştırılması olan otoriter çekim merkezleri; düşünsel ve davranışsal gereksinimleri için hazır edilmiş reçeteler olaraktan durup duruyorlardı. Elde hazır da ve selamette, görünüyordu.

Halkın, kendisinden tutum almadan davranamaz olduğu şeyhülislamlık da; hazırda duruyordu. Halkın alışma ile yönlendirilir oluşunu ve alışmalarına değin haldeki süren olan, berdevamı sağlayan, sözünü dinletir olmanın devam etmesine dek olan kontrolünü; şeyhül islamlık elinde inatla tutuyordu.

Bir kesim insanlarımız, bu türden buyrukları almaya alınan buyrukların alışma rahatlığını sürdürmeye çokça eğilimliydiler. Üstelik bu itaat edilen otoritelerin; "işgale karşı gelmeyin" diyen uyarısını da kendileri güven verici buluyorlardı.

Halk bu uyarıları, düzenli telkin çağrıları olaraktan, hep alıyordular. Buna rağmen İstanbul Hükümeti delibaşçı ayaklanışlara, çapullara, asayişsizliklere karş otoriteyi bir türlü sağlamıyordu. Ama İstanbul hükümetinin uzun kolu: ulusal mücadeleye karşı 'direnmenin' telkinleri dek çağrısını yaparken bu uzun kolu her yere yetiyordu! Ve bir güzel de her yere uzanabiliyordu! Aslında İstanbul hükümetinin uzun kolunu da işgalciler oluşturuyordu..

Böylelikle de, bir kısım insanımızın yapar olduğu karşı eylemlerine rağmen insanımızın gönlü pek rahattı! Elbette bu tutumda olan insanımız, ümmetçi yapı içi bağımlılıklısı idiler. Saltanat ve hilafetin kaldırılışından sonraki oluşacak olan dirençli karışı güç yapılaşmasına da katılacaktılar. Bu katılmayı kimi amade olarak, kimi bu yolun eğilimlisi olaraktan, kimi bağımsızlık savaşına değin gizli güçlerin propogandasına karşı malzeme olmaktan, kendisini bir türlü kurtaramayacaktı.

3- Harap olmuş ve gelişmemiş yurt köşelerinden her birinin, birbiri ile iletişecek alt yapısı da yoktu. Ve halkın bu tür teknolojik iletişme alışkanlığıkları da yoktu. Esasen razı bir ümmetçi yapı, bu türden yoksun kalışlarını talep de edemezdi. Halk, devletin tartışılmaz olması ve ulul emre itaat anlayışlı, bir disiplin içinde idiler.

Sürecek

06 Şubat 2011 5-6 dakika 1084 denemesi var.
Yorumlar