Lambanın Hatırlattığı Sokak


Bazı ışıklar vardır, geceye değil ruha dokunur. Sarı, hüzünlü ve hiç sönmeyen bir umut gibi... İşte Balat'ın o eski sokağındaki lamba da öyleydi. Ama en çok da yağmur yağdığında taşların üzerine düşen o titrek gölgesi... Bir ayrıntı gibi görünse de aslında içinde koca bir şehrin hikâyesini saklıyordu.


O lamba yanmaya başladığında, sanki İstanbul biraz daha sıcak, biraz daha anlamlı olurdu. Yorgunsam dinlendirir, yalnızsam içimde bir yakınlık hissederdim. O solgun ışık, karanlığa düşen en güzel teselli damgası gibiydi. Hani bazı anlar vardır ya, insan sadece bakmakla doyar, hiçbir şey düşünmeye gerek duymaz... İşte o sokak lambasının ışığı, tam da böyle bir etkisi olan bir sığınaktı.


Bazen Karaköy'den Eminönü'ne doğru yürürken kendimi o lambanın altında durmuş beklerken bulurdum. O an anlardım ki bu sadece bir lamba değil, şehrin bağrında saklanan zamanın dışarıya vuran iziydi. Ne zaman akşam çökse, ne zaman martılar son uçuşlarını tamamlasa, o lamba da gecenin seslerine eşlik ederdi. Sadece sokakta değil, hafızalarda yanan bir mum gibi...


Her gece, yorgun adımlarla eve dönerken o sokağa sapardım. Başkaları için sadece bir kestirme yol olsa da, benim için bir ritüeldi bu. Lambanın altında durur, günün yorgunluğunu üzerimden atardım. Işığın altında bir sigara yakar, dumanını gökyüzüne doğru üflerdim. O an, sadece ben ve o lamba vardık sanki. İki eski dost gibi, konuşmadan anlaşırdık.


Bazen yağmurlu gecelerde, Cibali'den Fener'e uzanan o dar sokakta, lambanın ışığı yağmur damlaları arasında kırılır, bin bir parçaya bölünürdü. Sanki gökyüzünden düşen her damla, bir hikâye anlatırdı lambanın ışığında. Taşlara düşen her damla, bir anıyı canlandırırdı zihnimde. O sokakta, o lambanın altında ilk kez Narin'le karşılaşmıştım. Yağmurdan sırılsıklam olmuş, lambanın altına sığınmıştı. Gözlerindeki o tedirgin bakış, lambanın sarı ışığında daha da derinleşmişti.


"Paylaşabilir miyiz?" demişti titrek bir sesle. Şemsiyemi ona uzatırken, lambanın ışığında ellerimiz birbirine değmişti. O an, zamanın durduğunu hissetmiştim. Hayat, o sokakta, o lambanın altında, o yağmurlu gecede bambaşka bir anlam kazanmıştı.


Sonraki günlerde, o sokağa daha sık gider olmuştum. Lambanın altında, Narin'le buluşmak için. Bazen konuşurduk saatlerce, bazen sadece susardık. Ama hep o lambanın ışığında, o sokakta... Narin'in gözlerindeki parıltı, lambanın ışığıyla yarışırdı adeta. Güldüğünde, sokak daha bir aydınlanırdı sanki.


Kimi zaman, Balat'ın o eski evlerinin arasında dolaşır, sonra dönüp o sokağa gelirdik. Lambanın altında, geçmişin ve geleceğin tam ortasında dururduk. Narin, İstanbul'un eski zamanlarını anlatırdı bana. Bu şehrin sokaklarında saklanan hikayeleri, unutulmuş anıları... Ve ben, onun sesini dinlerken, o lambanın altında, zamanın nasıl aktığını unuturdum.


Mevsimler değişir, insanlar geçer belki ama bazı görüntüler hep akılda kalır. Narin'le olan sohbetlerimizi unutsam, buluşmalarımızı hatırlamasam bile o sokağı ve o lambayı asla unutamam. Çünkü bazı ışıklar sadece geceyi değil, hatıraları aydınlatır. Ve bazı sokaklar, tek bir lamba ile bile hayatın bütün anlamını gösterebilir...


Şimdi, yıllar sonra, başka bir şehirde, başka bir hayatta, o sokağı ve o lambayı düşünüyorum. Narin'in gülüşünü, yağmurlu geceleri, lambanın altındaki o kısa sığınma anlarını... Hayat bizi farklı yollara sürüklese de, o sokak ve o lamba, zihnimde hep aynı yerinde duruyor. Çünkü bazı anılar, tıpkı o sokak lambası gibi, hiç sönmeden yanmaya devam eder içimizde.



Ve ben biliyorum ki, bir gün o sokağa döndüğümde, o lamba hâlâ orada olacak. Belki daha yaşlı, belki daha yorgun, ama hâlâ aynı sabırla geceyi aydınlatmaya devam edecek. Tıpkı içimdeki anılar gibi, hiç sönmeden...


Turgay Kurtuluş 


19 Mart 2025 3-4 dakika 32 denemesi var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (2)
  • Akıcı, fasih bir yazım tarzınız Var Turgay bey. Severek okudum Cibali' den Fener' e uzanan dar sokağın ve lambanın hikayesini. Kaleminize sağlık.