Lanet

Her sabah aynı iğrenç alarm sesiyle uyanmak... Her sabah aynı sıkıntıyı yaşamak... Her sabah isteksizce yataktan kalkmak... Her sabah isteksizce tıraş olmak... Her sabah sevmediğim işe -sevmediğim işleri yapacağım, sevmediğim insanları göreceğim işe- yetişmeye çalışmak... Her sabah aynı güne uyanmak...

'Dedik ki: 'Ey Âdem! Sen ve eşin cennete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi bol bol yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.'' (1)

'Tutku, anlama ihtiyacını doğurur. Kadın acaba nereye gitmektedir? Aklından neler geçmektedir? Arkadaşları kimdir? Flaubert ve Du Camp, İskenderiye'ye gidecek gemiye binmek üzere Marsilya'ya giderlerken Flaubert de bir kadına rastlamış ve buna benzer soruların esiri olmuştu. Diğer yolcular dalgın bakışlarla manzarayı izlerken Flaubert'in gözü güvertedeki bir kadına takılmıştı. Mısır'dayken yazdığı günlüğünde kadını şöyle tasvir ediyordu:

'Hasır şapkasının üzerine yeşil bir peçe takmış, genç ve narin bir yaratıktı. İpek ceketinin altına kadife yakalı dar bir redingot giymiş, ellerini ceplerine sokmuştu. Önünde uzanan iki sıra düğme sayesinde ceketi vücudunu sıkı sıkı sarıyor, kalçalarının hatlarını ortaya çıkarıyor, ceketin altından görünen elbisesinin pliseleri rüzgar estikçe dizlerine yapışıyordu. Sımsıkı siyah eldivenler sarıyordu ellerini. Yolculuğunun büyük bir kısmını parmaklıklara dayanmış, nehir kenarındaki bankları izleyerek geçiriyordu.

... Karşılaştığım insanlarla ilgili hikayeler icat etmek gibi bir saplantım vardır. Müthiş bir merak sarar benliğimi, o insanların yaşamlarıyla ilgili sorular sormaya iter beni. Onların ne iş yaptıklarını, nereli olduklarını, adlarını, o anda ne düşündüklerini, neyin pişmanlığını duyduklarını, neyin umudunu taşıdıklarını, eski aşklarını, şimdiki hayallerini bilmek isterim... ve eğer bu insan bir kadınsa (hele hele genç bir kadınsa) onu tanıma arzum daha da güçlenir. Nasıl da çabuk arzular insan, onu çıplak görebilmeyi! Hayır, bunu inkar etmemeli, onu bedenen ve kalben çırılçıplak görmek için yanıp tutuşur insan. Nasıl da çabalar durursun, nereden geldiğini, nereye gittiğini, neden şimdi orada olduğunu ve neden başka bir yerde olmadığını öğrenebilmek için! Bakışlarınla onu tepeden tırnağa süzerken bir yandan da onunla ilgili aşk öyküleri hayal eder, onun en derindeki duygularını tahmin etmeye çalışırsın. Onun yatak odasını düşlersin ve buna benzer binlerce şeyi... yataktan çıkınca ayağına geçirdiği yıpranmış terlikleri belki.'' (2)

'Kim Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalimdir? İşte bunlar, Rablerine arz edilecekler ve şâhitler de, 'Rablerine karşı yalan söyleyenler işte bunlardır' diyeceklerdir. Biliniz ki, Allah'ın lâneti zalimler üzerinedir.' (3)

'Ovidius'a göre, evrenin oluşumundan sonra bir eksik kalmıştır geriye: Zeki, nitelikli, yeryüzünde egemenlik sürebilecek yetenekte bir yaratık gerekmektedir. Titan Iapetos'un oğlu Prometheus yağmur suyuyla toprağı karıştırarak tanrı suretinde insanı yaratır.

... Athena, bu yapıtın güzelliğine hayran olarak bu ruhsuz gövdeye yaşam soluğu üflemiş. Sonra da Prometheus'a yapıtını daha da kusursuzlaştırmak için başka ne gibi yardımda bulunabileceğini sormuş. Prometheus da, yarattığı insana en iyi neyin yaraşacağını anlaması için tanrıların yurdunu görmesi gerektiğini söylemiş. Athena, Prometheus'u tanrılar katına çıkarmış. Prometheus orada görmüş göreceğini ve dönerken de tanrısal ateşten çalıp asasına saklamış ve onu kullanması için yeryüzüne, insanoğluna getirmiş.

... Adı Yunanca'da 'öngörü sahibi', 'sakınımlı' anlamlarına gelen Prometheus ... iki kere aldatmıştır Zeus'u ... bu nedenle ağır bir cezaya çarptırılır. Zeus onu Kafkas dağları üzerinde bir kayaya bağlatır, her gün bir kartal gelip onun geceleri yeniden büyüyen karaciğerini yer.

Zeus öfkesini Prometheus'un kolladığı insanoğluna yöneltir bu kez. Demirci tanrı Hephaistos'a, bir parça toprağı suyla karıştırarak bir kadın yapmasını söyler. Athena bu kadına el işlerini öğretir, Aphrodite arzularla doldurur onun yüreğini, Hermes de yalan dolanlarla donatır içini.

... Perilerin altın gerdanlıklar ve bahar çiçekleriyle süsledikleri bu güzel kıza Hermes 'bütün tanrıların armağanı' anlamına gelen Pandora adını vererek, onu Prometheus'un kardeşi Epimetheus'a götürür. Prometheus'un uyanıklığının tersine kıt düşünceli biridir Epimetheus.

... Prometheus, tanrılardan gelecek hiçbir armağanı kabul etmemesi için sıkı sıkıya uyarmıştı kardeşini. Ama kızın güzelliği karşısında çarpılan Epimetheus'un bir kulağından girmiş ötekinden çıkmıştı bu uyarı. Pandora bir de kutu getirmişti beraberinde. Kutuyu açarlar ama açmalarıyla da ne kadar kötülük ve dert varsa yeryüzüne yayılır.' (4)

'Allah'a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozanlar, Allah'ın korunmasını emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını) koparanlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar var ya; işte lânet onlara, yurdun kötüsü (cehennem) de onlaradır.' (5)

Gökyüzü koyu gri, kasvetli bulutlarla kaplı... Ufuktaki aydınlık, siyah yeryüzü ile kesiliyor. Toprak çorak... Otlar sararmış, çiçekler cansız; boyunlarını bükmüşler, sallanıyorlar. Rüzgar... ama uğursuz bir rüzgar esiyor sanki; ferahlık değil sıkıntı getiriyor.

Bir kadın, dizleri üzerinde, yarı çıplak, bir paçavraya sarınmış, ellerini yüzüne kapamış, bir adamın göğsüne yaslanmış... Adam, oturmuş, kadının üzerine eğilmiş, boynunu eğmiş, sağ eli kadının üstünde, sol eli kalbinde, adamın yüzünde itaatkâr bir keder... Adamın kucağında bir genç, kolları açık sırt üstü uzanmış yatıyor, avret yerinde bir paçavra, ölü gibi, başı sarkmış, başının altındaki yerde kırmızı bir leke, kan... (6)

Ürperiyoruz; kötülük geliyor, karanlık başlıyor. Korkuyoruz. Korkuyoruz... ama boynumuzu itaatkâr bir kederle eğiyoruz.

'Nihayet şeytan ona vesvese verip şöyle dedi: 'Ey Âdem! Sana ebedîlik ağacını ve yok olmayan bir saltanatı göstereyim mi?'

Bunun üzerine onlar (Âdem ve eşi Havva) o ağacın meyvesinden yediler. Bu sebeple ayıp yerleri kendilerine göründü ve cennet yaprağından üzerlerine örtmeye başladılar. Âdem, Rabbine isyan etti ve yolunu şaşırdı.' (7)

'Rab Tanrı Adem'e, "Nerdesin?" diye seslendi.

Adem, "Bahçede sesini duyunca korktum. Çünkü çıplaktım, bu yüzden gizlendim" dedi.

Rab Tanrı, "Çıplak olduğunu sana kim söyledi?" diye sordu, "Sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan mı yedin?"

Adem, "Yanıma koyduğun kadın ağacın meyvesini bana verdi, ben de yedim" diye yanıtladı.

Rab Tanrı kadına, "Nedir bu yaptığın?" diye sordu. Kadın, "Yılan beni aldattı, o yüzden yedim" diye karşılık verdi.

Bunun üzerine Rab Tanrı yılana, "Bu yaptığından ötürü bütün evcil ve yabanıl hayvanların en lanetlisi sen olacaksın" dedi, "Karnın üzerinde sürünecek ve yaşamın boyunca toprak yiyeceksin.

Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu birbirinize düşman edeceğim. Onun soyu senin başını ezecek, sen onun topuğuna saldıracaksın."

Rab Tanrı kadına, "Çocuk doğururken sana çok acı çektireceğim" dedi, "Ağrı çekerek doğum yapacaksın. Kocana istek duyacaksın, seni o yönetecek."

Rab Tanrı Adem'e, "Karının sözünü dinlediğin ve sana, meyvesini yeme dediğim ağaçtan yediğin için, toprak senin yüzünden lanetlendi" dedi, "Yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın.

Toprak sana diken ve çalı verecek, yaban otu yiyeceksin.

Yaratılmış olduğun toprağa dönünceye dek ekmeğini alın teri dökerek kazanacaksın. Çünkü topraksın, topraktan yaratıldın ve yine toprağa döneceksin.'' (8)

...

1- Kuran-ı Kerim Meali, Bakara Suresi 35. Ayet.
2- Seyahat Sanatı, Alain de BOTTON.
3- Kuran-ı Kerim Meali, Hud Suresi 18. Ayet.
4- Mitoloji-Tanrıların Öyküsü, Derman BAYLADI.
5- Kuran-ı Kerim Meali, Ra'd Suresi 25. Ayet.
6- The First Mourning, William-Adolphe BOUGUEREAU
7- Kuran-ı Kerim Meali, Taha Suresi 120 ve 121. Ayet.
8- Tevrat Meali, 3. Bölüm.

08 Eylül 2017 7-8 dakika 3 denemesi var.
Yorumlar (1)
  • 6 yıl önce

    Uzun bir aradan sonra sizi aramızda görmek sevindirici anlamlı yazınızı kutlarım👑