Mavisini Yitirmiş Yaşamak
Koca bir şehrin doğal akışını rahatlıkla izleyebileceğiniz bir mekâna çıkıp oradan şehri dikkatle süzdüğünüz zaman kesinlikle şunu görürsünüz ki insanlar sağa-sola, aşağı-yukarı ya da oraya-buraya amansızca koşuşturmaktadırlar. Nereye, neden ve niçin koşuşturduklarını kendilerinin bile bilmedikleri bu amansızca çırpınışın en büyük sebebi ise insanların mavisini yitirmiş bir hayata tutuklu olmalarıdır.
Zira mavisini yitirmiş yaşamak demek, aşksız bir dünyanın anlamsız, heyecansız ve duyarsız bir şekilde yörüngesinde yol alması demektir.
Mavisini yitirmiş yaşamak demek, aşkı ve sevgiyi sadece köpeksi bir hissin eteğine terk etmek demektir.
Mavisini yitirmiş yaşamak demek, tertemiz dünyamızı kapsayan arsız beton yığınlarına mahkûm olmak ve dahası havada süzülen o güzelim kuşlardan bile habersiz bir şekilde yaşamak demektir.
Nitekim ki insanlar şu içinde bulunduğumuz süreçte o kadar çok duygusuzlaşmış ve o kadar çok katılaşmıştır ki yanı başlarında meydana gelen en acımasız bir hadiseye bile duyarsız kalmaktadırlar. Çünkü insanlar madde perest bir ruh hali içinde kendilerini her dem bilgisiz ve inançsız bir hapislik edasıyla bu dünyaya mahkûm etmişlerdir. Zira onların derdi daha lüks bir hayat yaşamak, daha konforlu arabalara binmek ve daha rahat bir konut koşuluna sahip olabilmektir. İşte o nedenledir ki kayıtsız bir koşunun imgesine yakalanmış ve olabildiğince hızla koşmaktadırlar. Öyle ki bu zaman diliminde bile maalesef hayatlarından hiçbir zevk alamamaktadırlar. Koşu... Koşu... Koşu... Ve nihayetinde bir gün bu koşu biter ve insan boşu boşuna bir çırpınışın yorgunluğuyla o hepimizin bildiği rutubetli eve göçer gider.
Oysa ki bazı insanlarda vardır ki sadece gündelik maişetlerini karşılayacak kadar bir kazanç sağlayarak onunla hayatlarını idame ettirirler. Hatta ve hatta bir kuru ekmeği suya bandırarak karınlarını doyururlar. Ama şurası büyük bir gerçektir ki böylesi insanlar, o lüks ve şatafat kuzgunu insanlardan daha güleç, daha dertsiz ve daha çok samimiyet doludurlar. Çünkü onların dünyayı omuzlanmak gibi bir dertleri yoktur. Ve yine çünkü onlar hayatın aşkını, şevkini, heyecanını, duygusunu, samimiyetini, duyarlılığını ve mavisini yitirmeden yaşamak derdindedirler.
Şimdi soruyorum size acaba bu iki hayat portresinden hangisi daha akıllıca ve daha zekice..? Zira bunun sorgulamasını ve yargılamasını her akıllı insan kendi kendine yapmak durumundadır. Dolayısıyla bu muhakemeyi huzurlarınıza saygıyla takdim ediyorum.
Selam ve dua ile...