Meteorlu Kalp

İnsan, cehennemin fragmanını yaşadığını hissedermiş meğer. Hayat, cehennem ile cennet arasındaki döngünün ve o dengenin obsesif kılık değiştirişiymiş çoğu zaman.

Acı biber gibi, tuz ruhunu ruhunun yaralarına basmışsın ve imdat çığlıklarında kendine haykırış orkestrası kalmışsın gibi. Kendine kalamamışsın, bulunacakken “24 saat dolmadan kayıp ihbarı yapılamaz biraz bekleyin” sinyali almışsın gibi.

Böyle bir şey işte yaşadığım şu sıralar. Cehennemin nasıl bir şey olduğunun fragmanını izliyorum, hissediyorum, bir şeyler yanıyor ve meteor düşüyor kalbime.

Ağladığımda yetmeyen şarkılar kadar ağlandığım hadiselerin kirpiklerinin çapaklandığı mikrobik hadsizliklerle doluyor bir anda hayat. Bu hayatın benimle alıp veremediği ne diye sorar oluyor kalp bir an; sonra anlıyor, cevabı kendine veremediğinde. Aslında kendisinin hayatla alıp veremediğinin olduğunu.

Kendime üveyim şu sıralar. Saçımı okşamaya, acılarıma masallar okuyup onları uyutmaya çalışıyorum. Acılarım masal istemiyor. Uyumak istemiyor.

Ben uyuyorum, sanki tasasız, sanki acısız, sanki mutlu gibi. Gülümseyerek bakıyorum öz çekim furyasından kendime, gözlerimdeki kırmızılığın arasından hüzün çapakları peyda olurken askıntı mutsuzluklarımdan, kapatıyorum telefonumun ön camını.

Acıyor bir şeyler. Acıtan çok şey oldukça. Gözyaşlarımın yetmediği çöpsüz mutluluklara akarken damlalar yanaklarımdan kaydıraktan iner gibi inerken en çok kendimle olan davamın savcısı oluyorum kendime zulmedişlerimde.

Artık bir başkasını yazmak için cesaret edemiyorum, bir başkası bir başkasının olmuşken. Şarkılar çalıyorum hayatımın beyaz dişleriyle bana güldüğü zamanlardan, onlarda bile gözyaşı çiftçisiyim; güdüyorum en yaralı yerinden kaygılarımı.

Ekinlerimde paranoyak gizemler buluyorum. “Ben neredeyim?” Kendim kimim?

Cehennemin ateşinden filozoflara sesleniyorum. Arkhe’niz batsın e mi!

Benim derdim, yine başkasıyla değil.

Yutkunmayı unuttuğum zamanlardayım. Yutkununca bademciklerimin etime batıp konuşamamak gerçeğiyle yüzleştikleri amansız anları oluyor.

Düğüm düğümüm, ölüm ölümüm.

İyileşmek yaşamında daha yeni kabule geçen bir hasta bakıcıyım.

Kontrol ediyorum, mutluluk yürüyebilirse görevim bitecek.

Cehennemin sözcüsü yanan kalbim, “feryat, bin ateşe bin basar” diyor...

Feryadı içten, feryadı sessiz, feryadı kendine üvey...

Benim gibi.

Çarpışıyoruz gökyüzünün masmaviliğinde, iyileşiyor yağmurlarım sanıyorum.

Gök gürültüsü dünden hazır.

Kabule geçiyorum, Tanrının bereketli sınavından on puan almışım.

Olsun, boş kâğıt verip çıkmaktan iyiydi be Tanrım.

Kızma bana, ben de böyle seviyorum.

27 Ekim 2020 2-3 dakika 464 denemesi var.
Yorumlar