Metropol Güncesi

Bir otobüs yolculuğu yetiyor bazen insan olduğumuzu hatırlamaya...
Modernite sonrası zamanlar öylesine kuşatmış ki bizi, yaşamak bildiğimiz 'maraton' daha çok. Nefes alıp verişlerimiz bile yetişmeye çalışır gibi. Bir yerlere, bir şeylere... Yetinmeyi de unuttuk, hep daha fazlasında gözümüz. Dünden bahsederken yüzümüz buruşuyor, bugünü kovmak çabasındayız ve yarın, tek güzel olan. Ama yarından da davacıyız! Çünkü yarın, biz ona ulaşmaya çalıştıkça kaçar gibi... Yarın, keşfedilmemiş bir kıta. Bilinmezliğine sığdırabiliyoruz tüm arzularımızı. Beklentilerimizi kucaklıyor yarın...
Bu yüzden biz, yaşamıyor, koşuyoruz. İki düşman kardeş, iki 'etmek' kalıbı arasında geçiyor ömür. 'Lanet etmek' ve 'ümid etmek'
Ümid edenler safına, 'saf' gözüyle bakılıyor. Polyanna masalını dinlemeden büyüyor çünkü artık çocuklar. Bu on yıl 'havalı sövmeler' moda...
Güzel bakmıyoruz ki güzel görelim. Haliyle güzel şeyler görmeyi de arzu etmiyoruz. Kimse yol kenarlarındaki çiçekliklere bakmıyor gibi. Ani bir ayazın vurduğu herhangi bir sabah, nazlı nazlı salınamadan boynunu bükmüş menekşelere 'yazık' diyenlerin benden ibaret kaldığını hissedip üzülüyorum.
Trafikte korna sesleri ve egzos dumanları arasında beklerken, önümde konuşuyor birileri. -Ne gereği varmış bu mevsimde oraya buraya çiçek ekilmesinin, nasıl olsa çok durmayacakmış! Bunlara harcanan paraya yazıkmış! Onun yerine fakiri fukarayı doyursalarmış!- İnsanımın nebatatla ilgili yorumları vahim! Bunun bir türevi de hayvanat alemiyle alakalı. Mahallenin bakkalına ekmek ve gazete almaya gittiğim bir Pazar sabahı kulak misafiri oluyorum, -bilmem kim teyzenin hiç işi gücü yok muymuş, koca mahallenin kedilerine torba torba mama dağıtıyor, bahçesinde de bir o kadarını besliyormuş. Kedi milletine harcadığı paraya yazıkmış, onun yerine fakiri fukarayı doyursaymış, kesin kadın meczupmuş!-
Eğer bu ince fikirli mahalli mütefekkirler bir kere olsun bir aç doyurmuş olsalardı, yani açın halinden anlıyor olsalardı, hayvanların da bitkilerin de değerini ve hayatımıza kattığı güzellikleri bilirlerdi. Modernite sonrası toplumların eskiye, doğala, öze dair büyük bir özlemi var. Ben inanıyorum, bir gün biri, tek bir ağaç kestiği için yargılanacak. Hayvanları korumak için devlet birimleri kurulacak. ' Baba beni köyüme gönder! ' diye bağıracak çocuklar!
Bugün daha bir umutlu, daha bir güzel görüyorum baktığım her yeri. . 'Bu memleket nereye gidiyor?' diye sorsalar, susacak kadar... (Kötüleri zaten gözümüze gözümüze sokuyorlar.) Yağmuru, soğuk kış gecelerini sevenleri biraz dışlamış olacağım ama, iki gündür yüzünü gösteren güneş ve yol kenarlarındaki kına çiçekleri benim bu koca sayfayı yazmama yetti. Son cümleme noktayı koyarken aklıma şu dizeler geldi, (hatta ilk kez bu kadar anlamlı geldi.)

'Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.'
(O. Veli Kanık )

02 Mart 2011 2-3 dakika 19 denemesi var.
Yorumlar