Mum Kokulu Kadın Siluetleri

Ellerinde kurumuş bir dal gibi duruyor sigaran ve gözlerine yerleşen hüzünle birlikte uzaklara bakarak yaşamın sana sunduğu acıların oyununu izler gibisin nedensizce... Gözlerinde yağmaya hazır bulutları saklıyorsun bir an ve sana ait olanların ellerinden yitip gidişini izlerken çaresiz hissediyorsun kendini akşam çöreklenirken üstüne. Eve gideceksin yine, hayatın sahnesinde aynı çatıyı paylaştığın insanla iki yabancıyı oynayacaksınız ve bu sana acı verecek içten içe... Kimselere söyleyemeyeceksin derdini, beklentilerini anlatamayacaksın kimselere ve elindeki telefon defterinde bir dost ararken kimsesizleştiğini hissedeceksin. Hâlbuki altı üstü biraz ilgiydi beklediğin, sevdiğin adamdan tek ümit ettiğin şey, seni karşısına alıp dinlemesiydi ve belki de bir cümleydi içini ısıtacak olan, bir cümleydi yalnız olmadığını hissettirecek 'Hayatım, nasıl geçti günün?' yahut 'Haydi çıkalım dışarıya ve bugün yemeği dışarıda yiyelim ne dersin?' Bu kadar küçük beklentiler içerisindeyken, senden bir tebessümü bile esirgeyen insanın yansımasını görünce gerçekçi aynalarda bedenine zamansız iğneler batıyor gibi inceden inceye sızılanıyorsun. Gözlerinde hüzün birikiyor nerden geldiğini bilmediğin bir nağmenin anlamsız notaları yankılanıyor beyninde ve kelimeler ağır geliyor sana, dost diye sarıldıkların senin anlattıklarını biriktiriyor heybesinde bir gün gelince sana karşı bir ok gibi kullanmak için. İyice uzaklaşıyorsun kendinden, bu dünyaya ait değilmişsin gibi hissederken birbirine sarılmış bir çift geçiyor yoldan, şen şakrak kelimelerini savurarak ve bu senin canını yakıyor. Ellerin kaleme gitse yazacaklarından korkuyorsun, ellerin kaleme de gitmiyor ve bu nedenle kelimelerin sana ağır geliyor. Yalnızlaşıyorsun.

Bir başka siluet yansıyor suya, geceleri geç saatlere kadar bekliyorsun ve bir yandan kendini çocuklarına adamış kadın olarak fedakar sayarken, canı istediğinde sıcaklığına bir limana sokulan gemi gibi sokulan adam senden uzak mekanlarda yaşıyor hayatın geri kalanını, saçlarını okşuyorsun çocuklarının huzur dolu uykularındayken... Ellerinle sarıp bedenini, içinin üşümüşlüğünü yok etmek istercesine uğraşıyorsun ama yarım kalınca insan zor oluyor bu çabanın içini ısıtması... Gözlerin yollardayken bekliyorsun ruh eşini yaşları göz pınarlarında bir sebil gibi biriktirerek... Sonra zamansız mekanlarda, köşelere çekilip bırakıveriyorsun yaşlarını, uzun zaman oldu değil mi sevgiyi içinde hissetmeyeli, saçlarını okşamayalı sevdiğin uzun zaman oldu değil mi? Şimdi nereye gömeceğini bilemiyorsun kahrını, ve hangi dilek ağacının altına gömsen acılarını, ağacın can suyuna nüfuz edip, onu kurutacağından korkarak vazgeçiyorsun birden bu isteğinden. Bazen eline bir fırça alıp yüreğindeki acıları en açık renklerle gizleyerek resmetmek istiyorsun bir ressam edasıyla ama olmuyor. Olmadıkça da çevrendeki insanlar senden uzaklaşıyor gibi kalıyor, bazen kendinde aramalısın tüm cevapları... Neden uzaklaşıyor bu insanlar, ne yaptımda böyle, sevdiğim adam neden benim yerime, ben ona en nadide çiçeklerimi, sevgimi verirken gidip bir başka ruhu seçiyor, bir başka ruhu saklıyor kendi bedeninde diye? Sor cevapları sende gizlenen soruları kendine, hadi korkma!

Bir başka kadın silueti yansıyor aynaların can kırıkları kadar kanayan gerçekliğine... Ve nasibi olmayan bir adamı sevmekten yakındığı zamanlarda o ruha çektirdiği acılarla harcadığı zamana yanıyor içten içe. Diyor ki kendi kendine; keşke o zamanlarda güzellikleri yaşamak varken ben nedensiz kaprislerle ve kuruntularımın sonucunda senaristi ben olduğum oyunun içinde boşa harcamışım zamanımı, keşke onu daha fazla sevmek varken severken yormasaydım gerçekliğimde... Boş isyanlarla tüketmeseydim bana sonsuz sunulan sevgiyi ve damla damla onunla birlikte bir bütün olup akmak varken sonsuzluğa, buhar etmeseydim sevdamı... Biliyordun değil mi? Sana ait olmasa da bedeni, ruhen hep sana ait kalacaktı bu adam. Ama gözlerimiz kör, gözlerimiz perdeli ki bazen loş ışıklarıyla birlikte nefsimizi aldatıyor şeytanvari bir şehvet... Kabul etmek zor beklide, tüketmeden yaşamak, gömmeden ayrılmak, yorulmadan sevmek zor... Ama imkânsız değil. İşte bir akşam oluyor yine ve ben mum kokulu kadınların siluetlerindeki hüznü izliyorum usulca... Tek gücüm var elimde, o da şükrettiğim bir nefese sahip olmam.

11 Mart 2011 4-5 dakika 49 denemesi var.
Beğenenler (5)
Yorumlar (1)
  • 13 yıl önce

    Başlık bile özenle seçilmiş. Yazar ustalığını konuşturmuş her kelimede. Emekti...Tebriklerim çokça. Sevgimle.