Mutlu Olama

Ne denir ki bu saatten sonra?

Sözlerin bir anlamı kaldı mı artık bizim için? Evet, işte sonunda ben de pes ettim; vazgeçtim artık sana yazmaktan.. Vazgeçtim artık seni, beni ve aslında hiçbir zaman olmamış olan `bizi` yazmaktan.. Artık okumayacağını, okusan da umursamayacağını bildiğim satırları yazmaktan vazgeçtim..

Son mektup bu.. Bu `sevgili`ye son sesleniş; ama bu kez `sevgilim` diye hitap etmeden.. Eğer olur da okursan, benden sana bir veda olarak kabul et bu satırları.. Okumazsan, benim kendi yüreğimdeki sessiz ve dilsiz `elveda`m olarak kalsınlar bu sevdaya ve sana...

Her zaman tek bir şey istedim Tanrı`dan; o da senin öyle ya da böyle, her koşulda mutlu olman.. Beni bir gün bile anlamamış, dinlememiş, söylediklerime aldırış etmemiş de olsan kızgın değilim sana.. Evet, kırgınlıklarım var; hayat boyu geçmesi mümkün olmayan, ve yaralarım var senden yana; hiç kabuk bağlamayan...

Ama bu gün bu satırları yazarken, bu gün sana son defa sesimi duyurmaya çalışırken; bir kenara bırakıyorum bütün kırgınlıklarımı ve yaralanmışlıklarımı.. Artık asla telafisi mümkün olmayan şeyleri dile getirmenin hiçbir anlamı yok.. Belki bir gün sen de bütün kızgınlıkların geçtikten sonra anlayabileceksin beni.. Ama dedim ya bu saatten sonra birbirimizi anlasak ya da anlamasak, bağışlasak ya da bağışlamasak hiçbir şey fark etmez...

Benimkisi zaten en başından beri imkansızdı, bile bile `lades` demek, anlamsız bir ümidin peşinde sürüklenmekti.. Anlıyorum şimdi; bütün o aşk, sevgi, güzel günlerin yaşanacağı ümidi.. Hepsi ama hepsi sadece boş bir hayalden ibaretti... Oysa ben büyüdüm artık, boş hayallere, hiçbir zaman gerçek olmayacak masallara inanacak yaşı çoktan geçtim.. Ama yine de bu sevda benim tek gerçeğimdi, hayatın kirlenmişliğine inat masum ve temiz kalan tek yanımdı... Bütün yalanlara ve oyunlara inat, bu sevdanın saflığı tutunduğum tek dalımdı...

Ama bir gün geliyor, insan hatıralarından kopmak zorunda kalıyormuş... İşte bu gün o gün.. Bu gün bütün çocukluğumu, aşkımı, anılarımı, o saf ve temiz duygularımı, o hiç var olmamış `biz`e dair her şeyi arkamda bırakıyorum... Anlamsız bir hayat var önümde; çocukluğumun toz pembe bulutlarından uzak... Önümü göremediğim karanlık ve sisli bir yolda yürüyorum, ve sonumun nereye varacağını hiç bilmiyorum...

İsterdim ki sen de sevebilseydin beni... Benim seni sevdiğim kadar olmasa da, hiç değilse içimi ısıtacak, yaralarımı saracak kadar sevseydin; inan yeterdi... Ama dedim ya; geri dönüşü olmayan şeylere hayıflanmak için artık çok geç... İkimizin de bambaşka hayatları var artık, ya da en azından olmalı... Yüreğimin bir yarısını ölünceye dek sende bırakmış olsam da, bana kalan yarısıyla yaşayabilmeyi ve zor da olsa tek kanatla da uçabilmeyi öğrenmeliyim artık...

Sana yazdığım bu son mektubu anlamsız `keşke`lerle süslemeyeceğim, çünkü keşkelerin kimseye bir yararı olmadığını artık öğrendim... Sana daha fazla `ben`i de anlatmaya çalışmayacağım, çünkü artık ne benim, ne bu sevdanın, ne de beni anlayabilmenin hiçbir anlamı kalmadı...

Bundan sonrası için kendi adıma Tanrı`dan tek dileğim; bir gün senin gibi güçlü olabilmeyi, hayata karşı senin gibi her koşulda dimdik ve soğuk kanlı durabilmeyi öğrenmek.. Bir gün senin gibi bir insan olabilmek... Her zaman hayranlık duydum sana; duruşuna, bakışına, konuşmana, gülmene, kızmana, her şeyine... Ve artık hayattan tek istediğim senin gibi bir insana sahip olamadığıma göre, senin gibi olabilmek...

Yaşadıklarımdan sonra bu sevdadan başka hiçbir şeyin artık beni yıkıp yaralayamayacağını biliyorum, ve en azından bundan güç alıyorum... Bundan sonraki hayatımsa varolan yaralarımı sarmaya ve seni tamamen unutmaya çalışmakla geçecek... Mümkün olduğunca sormamaya çalışacağım seni... Duymamaya, görmemeye, bilmemeye çalışacağım sana dair hiçbir şeyi...

Aldırmayacağım dersem yalan olur, işte bu yüzden elimden geldiğince kapatacağım gözlerimi ve kulaklarımı sana dair her şeye... Hayat bu, gün gelip alışıyor ya insan en zor şeylere bile; buna da alışacağım elbet... Kim bilir, belki alışmayı öğreten zaman gün gelir unutmayı da öğretir bana... Ben o günü sabırla bekleyeceğim...

Sana gelince, masal bitti, ben gerçek dünyaya geri döndüm ve vazgeçtim çocukluk masallarına inanmaktan... Ama sen bana inat hep masallarda kal olur mu? Sen hep en güzel masalların en güzel kahramanı olarak kal... Yıllar yılı hiç bitme, dolaş dillerden dillere... Kim bilir belki bir gün gelir bir yerde, bir kalemden kendi masalını okur, ya da bir dilden senin masalının anlatıldığını duyar, gülümsersin sessizce...

Ve son bir söz; eğer gittiğin yerlerin karanlığına aldanıp ta benden başkasına sarılırsan `aydınlığım` diye; hiç ama hiç mutlu olama...

31.01.2011
P.T

19 Eylül 2011 4-5 dakika 7 denemesi var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (1)
  • 12 yıl önce

    Hüzün dolu, azıcık buruk, azıcık yitirilmiş sevgilerin sorgulanması var eserde. Hayat o kadar da mutluluk vermiyor insanlara, kaybetmek de var mutluluğun ve mutsuzluğun sınırları arasında. Ama burada belirttiğiniz gibi güçlü olmak en önemli olan olgu. Çok sevmiş ve sevilmiş de olsa insan, yine de kaybetmeyi kimse istemez. Umutvar olmak lazım dünya da, hayattan kopup da inzivaya çekilmemeli, inadına başka sevgi ve aşk kapılarını zorlamalı, kaybettiklerinizden daha iyisi bile çıkıyor insanın karşısına tecübelerle sabittir. Sanki yaşanmışlık var gibi eserde. Her neyse güzel bir deneme olmuş yine de. Kutlarım ve ilk denemeniz ile aramıza hoş geldiniz derim Pelin hanım başarı dileklerim sizinle...