Neden Roman Yazıyorlar
Hiç düşündünüz mü? İnsan neden roman yazar? Ben, yirmili yaşlarımdan bu yana, bu konu üzerinde çok düşünmüşümdür. Roman yazmak, aslında bireysel bir ihtiyaçtan kaynaklanıyor. Şöyle etrafınıza ve hayatınıza bir bakın. Elinize sihirli bir değnek verilse, etrafınızdaki birçok şeyi değiştirmeye kalkışırdınız. Elinizdeki bu sihirli değnekle, hayatınızda yolunda gitmeyen şeyleri yoluna sokardınız önce. Roman da böyle bir araçtır aslında. Siz bakmayın, "Sanat toplum içindir" görüşünün ateşli savunucularına. Toplumcu yazarların başında ilk akla gelen Ahmet Mithat Efendi bile, aslında kendisini ifade etmek, varlığını ortaya koymak için yazmıştı onca romanını.
Orhan Pamuk, okuyucularını geliştirmek için yazmadı. Duygu Asena, insanlara farklı bir dünya sunmak için dalmadı roman serüvenine. Ahmet Altan'ın, Dan Brown'un, Stephen King'in, Elif Şafak'ın hiç aklında yoktu belki ünlü olmak. Hayır, gelmiş geçmiş tüm romancıların hayatlarını yakından bir inceleyin. Aslında istisnasız tümü, yolunda gitmeyen hayatlarına inat, herşeyin kendi kontrollerinde olduğu bir dünya yaratmak ihtiyacından dolayı yazdılar romanlarını. Evet, hayatımızda yolunda gitmeyen çok şeyler var. Daha çok para kazanmak, daha çok arzulanmak, daha samimi aşklar yaşamak istiyoruz. Ama, ne yazık ki, istediklerimizin tümü gerçekleşmiyor. Paramızı pulumuzu tümden yitirebiliyoruz. Büyük bir aşk yaşadığımızı sanırken, aslında bir oyunun içinde olduğumuzu görüyoruz. Böylece, etrafımızda bizim kontrolümüz dışında gelişen binbir türlü olay gerçekleşiyor. İnsanlar bize inat, aşklara ve sevgilere aldırmadan, kendi hedeflerinin ve kendi yazgılarının peşinde koşuyorlar. Hepimiz koşuyoruz tutkulara doğru... Ama, sonunda çemberin aynı noktasına gelip şaşkınlıktan donakalıyoruz.
Wilbur Smith, ünlü bir roman yazarı olmadan önce, bir Afrika ülkesinde, sıradan bir vergi memuruydu. İşini, kendisinden istenildiği şekilde yapıyordu elbette. Ama her zaman, tüm gayretli çalışmalarına karşın amirlerini memnun etmesi mümkün olmuyordu. Sonra, tutku dolu bir evlilik yaptı ve evliliği boşanmayala sonuçlandı. Üzerine bir de, yüklü bir nafaka borcu binmişti. Wilbur Smith, hep şunu düşünüyordu: "Hayatım, şu köhne vergi dairesinde mi geçip gidecek?" Sonra şu gerçeğin farkına vardı: Gerçek hayatta hiçbir şey, kendisinin istediği gibi değildi. "O halde, kendime yeni bir dünya kurarım. Bu kurgusal dünyada da tüm ipler benim elimde olur." İşte Wilbur, bu düşünceyle oturmuştu ilk romanının başına. "Bencil" romanı böyle doğdu. Wilbur, romanları milyonlarca kopya satan, servetinin haddini hesabını bilmeyen bir roman yazarı oldu. Aslında O, tüm romancıların duygularını ifade etmişti:Kendi istedikleri yaşam tarzını yazmak.