Nesil Kavgaları

Rahmetli anneciğim babacığım. Bizleri yetiştirdiler, okuttular, sevdiğimiz insanlarla evlenmemize izin verdiler. Onlara minnettarım. Annem de babam da beni severlerdi biliyorum. Bizleri doğru bildikleri şekilde yetiştirdiler. Sağolsunlar. Allah razı olsun onlardan. Mekanları cennet olsun.









İkisi de öyle acımasızdılar ki. Şimdi okuyucular diyecek, hem övüyorsun hem dövüyorsun. Gerçekten çok acımasızlardı. Onlar daha zor şartlarda yetişmişler. Tarlada, bağda, bahçede, yoksulluk içinde yaşamışlar. Ben "Yoruldum" desem hiç inanmazlardı. Ben "O çantalar çok ağır, taşıyamıyorum" desem, beni kınarlardı.









Ben doğum yapacağım zaman, erken sancılanmaya başlamıştım. Doktor "Yatmalısın, daha erken. Bebek gelişimin tamamlamadı daha" demişti. Annemle babam hiç inanmadılar. Neden yatıyorum diye beni kınadılar durdular. Babam bir gün "Kızım eskiden kadınlar tarlada doğurur, sonra işine devam ederlerdi, sen kaç gündür yatıyorsun " demişti bana. İlk çocuğumda bana böyle yaptılar, ikinci çocuğumda hiç annemlerin evine uğramadan, doğruca kendi evime gitmiştim. Kimseyi de yanımda istememiştim.









Daha on üç yaşlarındayken, üç katlı, iki daireli bir evin dış cephesini iskele üzerine çıkarak, bir gün sabahtan akşama kadar ben boyamıştım. On üç yaşlarında falan, bu badana işlerine başladım, yaklaşık otuz yaşıma kadar annemlerin evlerini ben badana yaptım. Bir gün yine hatırlıyorum. Evin kocaman bir salonu vardı. O gün hem duvarları, hem tavanı, iki kere badana yapmıştım, sonra yerleri fırçalamıştım, sonra bir de camı silmiştim. Bir de annem bana akşam yemeğini yaptırmıştı. Akşam olunca, babamın bir arkadaşı misafir gelmişti, bir de onlara servis yaptığımı, mutfakta yorgunluktan ağladığımı, anneme "Çok yorgunum , ben yatayım" dediğimde,. bana "Olmaz misafirimize ayıp olur" deyip yatmama izin vermediğini hatırlıyorum. Kaç kez, iki ton kömürü yalnız başıma, tenekelerle kömürlüğe, ikinci kata taşıdığımı bilirim. Ben bu işleri yaparak büyüdüm. Sobalı evde. Zaten hayatım boyunca engelli bir kardeşin sorumluluğu üzerimdeydi. On beş yıldır da birebir ona ben bakıyor gibiyim. Ara sıra diğer kardeşlerimde kaldığı oluyor.









Şimdi ben benim evlatlara bir su alın desem, evde olay çıkıyor, bir ekmek alın desem, kıyametler kopuyor. Ben elli yaşındayım ve çok yorgun hissediyorum. Artık kendi badanalarımı yapamıyorum. Badanacı çağırıyoruz. Ama çevremdeki gençlere bakıyorum, onlar bizim yaptığımız işlerin yarısını bile yapmadıkları halde, benden daha yorgunlar. Annemle babam da yorgunum dediğimde bana hiç inanmazlar, eskiden ne işler yaptıklarını anlatırlardı. Ben onlar gibi davranmak istemiyorum aslında. Zaten biz çocuklarımıza hiç bir sorumluluk vermedik. Kocaman oldular, hala bizler hizmet ediyoruz. Benim çevremdeki altmış, yetmiş yaşındaki insanlar hala "Sen daha çok gençsin, bizim yaşımıza gelsen, halin ne olacak" diyorlar. Böyle söyleyenlere gıcık oluyorum. Ben gençlere söylemek istemiyorum aslında. Nesil gitgide dayanıksızlaşıyor. Yeni nesil çok çabuk yoruluyor.









Aristo bile "Gençlerden, hiç ümidim yok" demiş. Aradan yüzlerce yıl geçmiş. Bir şekilde hayat devam ediyor, yeni bir nesil yetişiyor, ölüyor, yeniden yenileri doğuyor, eskiler yenileri kınıyor... Bu düzen böyle devam edip gidiyor...
Gençlerle, yaşlılar arasındaki sürtüşmeler, nesil kavgaları her dönemde yaşanıyor. Kimse kimsenin yorulduğuna, çektiklerine inanmıyor.

24 Mart 2016 3-4 dakika 76 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (1)
  • 8 yıl önce

    Her zaman olagelen şey nesil kavgaları ya da başka bir deyiş ile kuşak çatışması. Karşılıklı anlayış ile tatsızlıklar en az düzeye indirilip bir uyuşma olursa en güzeli de o olacaktır. Güzel bir yazıydı kutlarım içtenlikle Sıdıka hanım...👍