Okul Telaşı Başladı / Peki Ya Okula Alınmayanlar

Bilindiği gibi 2013-2014 eğitim-öğretim yılı; 16 Eylül itibariyle başlıyor. Herkeste bir koşturmaca telaş hali almış başını gidiyor. Yeni kıyafetler, yeni ayakkabılar yeni çantalar falan derken esnaf da epey mutlu tabii bu durumdan. Çocuklar sevinç ve heyecan ile pazartesi sabahını bekliyorlar belki de yüzlercesi hiç uyuyamayacak acaba okul nasıl bir yer diye düşünmekten. Bu tablo anlatmakla bitecek gibi değil maalesef şimdiden sonra yüzünüzdeki bu anlamlı gülümsemeyi sonlandırmak ve düşünmenizi sağlamak istiyorum.




Her sene bu zamanlar 'özel gereksinimli çocuklarımızın' anne ve babalarının içinde anlatılmaz bir sızı yeniden ve yeniden nüksedip duruyor. Çünkü eğitim dediğimiz şeye en çok ihtiyacı olan bu çocukların binlercesi yukarıdaki o heyecanı yaşayamadığı gibi, gittikleri her okulun kapısından döndürülen anne ve babaları da sıkıntıdan sıkıntıya koşuyorlar.




Evet tahmin ettiğiniz gibi, otizmden, yaygın gelişimsel bozukluktan, özel gereksinimi olan özel eğitim ve kaynaştırma eğitimine ihtiyacı olan 'Farklı(!)' çocuklardan bahsediyorum. Sayıları azımsanmayacak ölçüde olan bu çocuklar bu yıl da yine okulların kapısından döndürülüyor ve uygun eğitim şartlarına erişemiyorlar. Oysa 'Eğitim Hakkı' dediğimiz şey yaşamımızla edindiğimiz bir hak olmasına rağmen...






Ülkemizde otizmli çocukların eğitim alabildikleri kurumların başında, 'Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezleri' ile 'Otistik Çocuklar İş ve Eğitim Merkezleri (OÇEM)' geliyor. Otizm ve yaygın gelişimsel bozukluğun nüfusa oranına bakacak olursak, bu kurumların yeterli oranda yaygın olmadığını göreceğiz. Yani bu 'bina' bakımından yetersiz olduğumuzu gösteriyor. Ancak bu çok havada kalacak bir yaklaşım olurdu. (Burada belirtmeliyim ki halen binlerce otizmli çocuk OÇEM'lerde sıra bekliyor!) Peki yeteri kadar binaya sahip olsaydık, otizmli çocuklarımız ve ailelerimiz için sahiden muhteşem bir düzen oluşturmuş olur muyduk? Elbette olmazdık, çünkü eğitim sistemimizi de incelediğimizde sistemin ne derece 'sistemsizliklerle' dolu olduğunu görebilmek için aşırı zeki olmamıza gerek yok.






Normal (!) okula gidemeyen otizmli çocukların OÇEM'lerde sıra bekleyişleri aileleri çileden çıkartmaya yetiyorken buna bir de alanında uzman öğretmen açığını eklediğimizde karşılaştığımız tablo içler acısı oluyor. Bu durumda şöyle bir durum ortaya çıkıyor, gitse bir dert gitmese ayrı dert...




Bu durumun daha vahim olanı ise, kaynaştırma sınıfları. Yıllarca aynı modellerle aynı işleyişle özel eğitim merkezlerinde eğitim gören otizmli çocuk (sıklıkla A tipik ise) otizmin beraberinde getirdiği belli başlı davranış kalıplarını en aza indirmeyi başardığında ve öğrenmeye dair bir problemi olmadığında herhangi bir devlet okuluna rahatlıkla gidebilecekken, okul idarecilerinin 'rapor karşısında şaşkına dönmesi ve bu konuda bilinçsiz olmaları' nedeniyle; 'çocuğunuz bu okulda eğitim almaya elverişli değil' vb. ifadeler kullanılarak geri çevriliyorlar. Yani tüm kapılar otizmin yüzüne kapanmış oluyor.




Böylece normal çocuklar ve aileleri güle oynaya nice Eylülleri karşılayabiliyorken, otizmli çocuklar ve aileleri için her Eylül ayrı bir ıstıraba dönüşüyor. Bu durumda zihnimize şu soru takılıyor; 'peki ne yapmak gerek?' Ülkemizde otizm için ve yelpazede bulunan tüm çocuklar ve aileleri için yapılması gereken şeyler açık ve net bir biçimde ortadadır. Ancak buna rağmen senenin sadece bir gününde (2 Nisan) akla gelerek göstermelik eylemlerde bulunmak elbette hiçbir sorunu çözmeye yetecek bir uğraş değildir. Avrupa standartlarında eğitim sisteminin uygulanması ve sadece otizm için değil tüm engel grupları için öncelikle toplumla kaynaştırmaya yönelik bir 'toplumsal bilinç kazandırılmasına' emek verilmelidir.




Sokağa çıktığınız zaman karşınıza çıkan ilk 10 kişiye 'otizm' nedir diye sorduğunuzda alacağınız cevaplardan yola çıkarak yeni bir düzenlemeye gitmek hatta bunun için ayrı bir bakanlık kurmak bile gerekmektedir. Ne otizm ne de yelpazedeki hiçbir çocuk, umursanmamayı, göz ardı edilmeyi hiçe sayılmayı hak edecek nitelikte bir can değildir. En önemli ihtiyacının toplumsal kaynaşma ortamında akranlarıyla bir arada yaşam sürebilecek şekilde düzenlenmesi gereken bu çocukların, tüm bu durumlar yetmiyormuş gibi; okul kapılarından döndürülerek eve kapatılması hiçbir adalete sığacak bir durum değildir.
Bu nedenle otizmli çocukların ve ailelerinin sessiz çığlıklarını duymak ve onlar için çabalamak hepimizin insanlık görevidir.

15 Eylül 2013 4-5 dakika 39 denemesi var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (3)
  • 10 yıl önce

    Bu da daha önce ki Otizm ile ilgili yazılarınız gibi çok gerekli ve bir takım yaralara neşter vurur cinsinden Sayın Paylar. Daha bilmediğimiz bu konuda ne çok olgu varmış meğerse bilgi sahibi de olunuyor. O çocukları toplumdan soyutlamak/soyutlamaya çalışmak hiç yapılmaması gereken bir davranış. Öyle ya dünyaya gelmek onların elinde olmadığı gibi bizler de her türlü desteği vermeliyiz devlet olarak eğer sosyal devlet ilkesini benimsemişse baştaki yetkililerimiz. O insanları yani anne ve babalarının psikolojisini anlamamız çok zor olsa da en azından toplumdan dışlamaya çalışmayarak sevgi ile yaklaşarak belki ufak bir katkımız olur durumlarına. Kutluyorum içtenlikle yazınızı ve konuya olan ilginizi Sıla hanım...👍🤐👍

  • 10 yıl önce

    Ne heyecandır ne hevestir o, hepimizin yaşadığı hani... Eğitim sistemimizdeki çok önemli bir açığı yazmış sevgili Sıla, biliyoruz ki herkesin bu konuda elini taşın altına koyması lazım biliyoruz ki yetişecek çocuklarımızdır ülkemizi ayakta tutacak olan aldıkları eğitimle otizmli çocukların toplumun içinde durabilmeleri çok önemli çünkü... çünkü onlar da bizim çocuklarımız tıpkı diğerleri gibi.

    tebrik ederim değerli kalem. 🙂👧

  • 10 yıl önce

    Değerli yorumlarınız ve desteğiniz için içten teşekkür ederim. Seçki olması beni daha da umutlandırdı. Böylesi duyarlı bir Şiirkolik Ailesinin içinde olmaktan onur duyuyorum. Otizmli çocuklar ve aileleri için hepimize görevler düşüyor. Çünkü bizler olmadan onlar gelişme gösteremeyecekler.