Okuma ve Yazma Eyleminin Güzelliği

Genelde yarışma programlarında sorulan klasik bir sorudur:

'Boş zamanlarınızı nasıl değerlendirirsiniz, hobileriniz nelerdir? Azıcık mürekkep yalamış ve de kitapların tozunu yutmuş olanlar bu soruyu hemen hemen şöyle yanıtlar:

'Boş zamanlarımda kitap okurum. Kitap okumak benim en birincil hobimdir,'diye.

Oysa günümüzde artık kitap okumak eylemi artık bir hobi olarak kabul edilmiyor. Çağdaş düşüncelere sahip bir yurttaş; yemek yemek, su içmek gibi doğal bir gereksinim kadar okumaya da zaman ayırmalı... Evet, bu görüş benimseniyor artık okuma eylemi adına.

Okumak-okutmak, öğrenmek-öğretmek, aydınlanmak-aydınlatmak ne soylu birer davranıştır. Ve de bildiklerini paylaşmak, edindiği ışıkla çevresini aydınlatmak ne tanımsız güzellikte uğraşlardır. Her türlü takdire ve övgüye değer. Zaten kutsal kitabımızda ilk emir olarak bizlere 'oku' diyor.

Okumanın önemi üzerine, yıllar önce şöyle bir tez okumuştum:
Yüksek okul bitiren bir birey, bir yıl süreyle hiçbir şey okumazsa kültür ve algılama düzeyi lise bitirmiş biri gibi olur. Aynı biçimde, lise mezunu bir birey bir yıl boyunca kitaplardan uzak kalırsa o da ortaokul bitirmiş bir öğrenci düzeyinde olayları algılar. Bu olgu, ortaokullu okumayanlar içinde geçerli. Onlar da bir yıl hiç okumazlarsa kendileri henüz ilkokul diploması almış çocuklar kadar olayları ve durumları yorumlarlar. Okumaktan uzak kalmanın sonucu böyle oluyor... Buna karşın fazlada adını duyurmamış bir yazar bir söyleşide şöyle diyordu:

'Günde en az yüz sayfa kitap okumadan yatağa girmem.'

Nobelli yazarımız Orhan Pamuk Yeni Hayat adlı romanına şu tümce ile başlar. 'Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti.' Okuduğu bir kitaptan sarsılarak etkilenen, sayfalardan adeta fışkıran ışığa bütün yaşamını veren ve kitabın vaat ettiği hayatın peşinde koşan bir gencin öyküsü ne güzel anlatılır. Muhakkak birçoğumuzun yaşamında bizleri okuma serüvenin sonsuz güzelliklerine hemhal eden kitaplar olmuştur.
Okumanın beyin hücrelerinin daha fazla kendilerini yenilemesine neden olduğu doktorlarımız tarafından sıkça belirtilmektedir. Okumanın tinsel dünyamızı ne derece olumlu etkilediği bizlere ne tanımsız güzellikler yaşattığı betimlenemez. Okuyan, üreten insanların ne denli bu eylemin hakkını verdiklerini belirtmeden geçemeyiz. Son günlerde Orhan pamuk'un manzaralardan seçmeler adlı anı kitabını okudum. Pamuk bu eserinde yaşamından kesitler sunarken onlarca değil, yüzlerce yazar ve kitaplardan anlatıyor bizlere. Bu alanda Atatürk'ün okuma azminden bahsetmeden olmaz. Yaşamının en verimli yıllarını olumsuz savaş alanlarında geçirmiş bu büyük insan, yaşamına dört binlere ulaşan sayıda kitap okumayı da sığdırmış. Çevirisi 1960'lı yıllarda yapılan Gonçarov adlı bir Rus yazarın Oblomov adlı kitabı var. O yıllarda benim ilçemde öğretmenlik yaparken Efkâr Tepesi adlı öykü kitabını yazan Fakir Baykurt, Oblomov adlı bu kitaptan bahsediyor. Aynı yıl tercüme ve aynı yıl yeni tercüme eseri bulup okumak. Evet, yazarlar ve aydın insanlarımızda okuma alışkanlığı ve çabası her türlü övgünün üstünde. Hele ellili yıllarını yaşarken ölen Bazlack'tan söz etmeden geçemeyiz. Goriot Baba , Vadideki Zambak...gibi güzel eserlerin yazarı, daha nice eserler yazmak için plan yapan üretken bu ünlü yazarın, erken yaşlarda ölümü ne acıdır...

Naçizane ben de hayli okudum, okurum. Tartışmasız en iyi dilsiz dostlarım kitaplardır. Kitapların gizemli dünyasına girdiğinde edindiğim bedii zevki tarif edemem. Okumadığım günü yaşanmamış kabul ederim. Kendim ve öğrencilerimle okumadan uyumam diye bir sloganımız vardı. Bu sloganın gereğini azami yaşamımıza kattık. Hele köy yaşantılarımda kitaplar benim tinsel yalnızlıklarımın biricik ilaçları oldular. Benden birkaç kitap daha fazla okuyan kitapsever dostların önünde saygıyla eğilirim. Kitap okuma konusunda bir de şöyle bir yöntem geliştirdim. Tanıştığım bir arkadaşla er ya da geç kitaplar üzerine sohbet açmak. Daha sonra karşılıklı kitap değiş-tokuşu yapmak. Böylelikle hem yeni arkadaşlık-dostluklar kurdum. Ayrıca ödünç alınan kitabı zamanında iade etmek için kitabı daha erken okuma zorunluluğunu hissetme. Böylece kısa sürelerde daha çok kitap okuma olanağı sağlanmış oluyordu.

Meslek yaşamımda her gittiğim kentte ziyaret ettiğim kurumlarının başında İl Halk Kütüphaneleri olmuştur. Okuttuğum sınıflarla ve velilerimle hemen hemen her yıl kütüphane ziyaretleri yaptım. Bu uygulamalarla birçok velimi kütüphane üyesi yaptım.

Şu yargıya kesin kes inanıyorum: Okuyan, okuduğunu özümseyen, yorumlayan bireylerden kimseye zarar gelmez. Demokrasi denen idareye de ancak özgür bireylerle kavuşulur. Bu bağlamda uyulacak tek ilke tek yönlü okumamak, olaylara analitik bir yorumla yaklaşmak olmalı. Gönlümüzde Necip fazıl Kısakürek ile Nazım Hikmet'i, Aziz Nesin'le Nihal Adsız'ı barıştırmak gereklidir. Her görüşten yazar ve düşün insanlarını tarafsız bir gözle okuma anlayışına vardığımız an işte o zaman ülkemizde barış ortamı yaratmış olacağız.

Okuma eylemi saygıdeğer soylu bir eylem olduğu gibi, yazmak da aynı değerde bir soylu eylemdir. Gelin görün ki biz halk olarak bu alanda da çok yetersiz kalmışız. Batıda yazmak, günce tutmak her bireyin bir vazgeçilmez uğraşı. Hani ne demişler: 'Söz uçar, yazı kalır.' Duygularımızı ak kâğıtlarda kalıcı kılmak ne güzel. Yıllar önce okuduğum İtalyan yazar Edmondo De Amicis ve O'nun, naif anlatımlı eseri Çocuk Kalbi'ni anımsadım. Amicis, bu eseri daha üçüncü sınıf öğrencisi olduğu yıllarda yazmış. Baba, çocuğunun yazdıklarını beğenip, gerekeni yapmış. Ortaya yıllardan beri seve seve okunan bir eser doğmuş.
Ortaokul yıllarında eserlerini çokça bulup okuduğumuz Oğuz Özdeş adlı bir yazarımızın Aşk Izdırap'tır adlı eserini daha on yedi yaşında yazdığını da okumuştum. Ben de o yıllarda yazar olmayı düşlerdim. Lakin hayli okudum fakat bir türlü yazma eyleminin içinde olamadım. Hani denir ya Dünya'ya yeniden gelme olanağın olsa ne yapmak istersin? Benim öyle bir olanağım olsa okumaya zaman ayırdığım kadar yazma eylemi içinde de olmak isterim...

Son yıllarda sanal dünya ile tanıştım. Bu âlemde şair-yazar dostlar edindim. Her yazının altına beğeni ile birkaç cümle ile olumlu eleştiri yazmayı adet edindim. İstiyorum ki, ülkemde okuyan-yazan insanlarımızın sayısı gitgide daha da artsın. Bende eğitimci kimliğimle yazdığım birkaç cümle ile onların çabalarına destek olayım. Bir kere yazan üreten dostlara, onların emeğine büyük saygı duyuyorum. Emeğe saygı yaşamımda vazgeçemediğim bir olgudur. Bu arada çok başarılı, edebiyat dünyasının mümtaz kişileriyle de tanıştım. Sanal âlemin dostları da bana sen de yaz diye sıkça telkinde bulundular. Eh, şimdilerde kendimi yazma eyleminin büyülü atmosferinde buldum. Başım dönüyor, sarhoş gibiyim. Ara ara dönüp yazdıklarımı okuyorum. Bunları ben mi yazdım diye şaşırdığımda olmuyor değil! Farkındayım, daha işin alfabesindeyim. Lakin, 'Güzel yazıyorsun, yazdıkça kendine güvenin daha da artacak..' 'Göç yolda düzelir. Yazım Kılavuzu arkadaşın olsun. Benim yazdıklarımı sık sık oku...' Diye beni özendiren arkadaşlarım oldu. İki arkadaş, köyle ilgili yazılarımdaki betimlemelerimi, utanarak yazıyorum Yaşar Kemal'in anlatımına benzettiler.

Şu şaşmaz gerçeğin ayrımındayım. Yazmak için çok okumak, sürekli kendini yenilemek gerekiyor. Bolca araştırma yapmak gibi uğraşlar bu işin kimyasını oluşturuyor. Bu bağlamda hayli çaba sarf ediyorum dersem bu günler ve aylardaki uğraşlarımı anlatmış olurum.

Debisi, özellikle ilkbaharlarda yüce dağların karlarının erimesi ile çok çok artan bir çayımız var doğduğum topraklarda. Coşkun akan bu suların denizleri doldurmuyor mu diye düşünürdüm çocukken?
Oysa denizlere dolan suların buharlaşıp bulut olduğunu öğrendim geçen yıllar içinde. Bulutlar yağmur olup yeryüzüne iniyor, buhar olup gökyüzüne yükseliyor. Bu döngü yıllar geçtikçe devam ede geliyor. İşte okuma –yazma eylemi de böylesine sürekli bir döngü. İnsan kendisini bu döngüye kaptırdığında artık geri dönüş yok. İşte okuma-yazma eylemi böyle bir şey.

Şair ve yazarların kenarından köşesinden onlara yaklaşmak hoş bir çaba. İnsanı başka dünyalara götüren tatlı bir yolculuk. Bireyi, günlük kaygı ve tasalardan, tarifsiz üzüntülerden uzaklaştırmanın güvenli yolu. Bu yolda çaba gösteren ulaşılmaz utkular kazananlara selamlar olsun. Benin gibi amatörler için büyük ustaların aydınlık yollarından yürümek de güzel bir uğraş.

27 Nisan 2016 8-9 dakika 150 denemesi var.
Yorumlar