Olmak Ya da Olmamak

Olmak ya da olmamak..Aslında bütün mesele bundan ibaret değildi..Mesele olmayanın olandan var olma çabasındaki sapkın ilişkiydi.Yanisi; hiçbir yaşam,tüm mutluluğunu bağlamamalı bir beşere,yoksa sonunda sorarlar insana kanaatimce;başkasının varlığı ile bir ömür kendi yokluğunu örttün,ne diye! Biraz ağır bi soru olsa da bu soruyu soruyorum kendime.Ve kendimden topu taca atar cevaplar alıyorum yine..Bu sebeptendir ki, şu an bu satırları yazmaya koyuldum,zira kendimle yüzleşmememin en düzgün ve dürüst yolu bu!

Neyse konuyu fazla uzatmadan mevzuya gireyim.Bugünlerde anladım ki hiçbir yalnızlık kendimi terk etmemdeki acı kadar hasar vermemiş kalbime.Aslında çok korkuyordum onun benden gidebileceği ihtimalinden.Meğer hayat, herkesten önce, hiç değer vermediği,bir hiç uğruna ölümü kolayca göze alabildiği, kendini sevdiriyormuş insana..Tüm bunların farkına varabilmek acı bir başarı olsa da yine beni ben yapanın O olduğu gerçeğini kendime itiraf etmeyip öteleyişim aslında benim değil de içimdeki ötekinin yüzsüzlüğü.(yerseniz)

Yazının başında bahsettiğim sapkın ilişki de aslında tam da bunla ilgili.Yani olmayan bir sevda mutluluğunun olacak ümidi ile, içinde hiç dolmayan boşlukları doldurduğunu sanması! Halk dilinde buna kısaca aptal aşık,ümitsiz vakka ya da havalı bir söylemle platonik de diyorlar. Ben bu kadar kısa ve net olan bir kavramı neden bu kadar uzattım onu da bilmiyorum.Sanırım içimdeki ötekini oyalıyorum.Nasıl oyalamayayım ki hem,direkt yenilgiyi kabul etmek zor geliyor maalesef...

Düşünün ki; ben yıllardır onun hayalini satırlarıma harf harf işleyip,yokluğunu bir nebze olsun doldurmaya çalışırken, O, bu olanlardan habersiz, sadece şiir okuduğunu sandı.Ve O cümlelerimle verdiğim savaşın beni nasıl yıprattığını da hiç mi hiç bilmedi.En kötüsü de ben her şiirin sonunda,yokluğuna teslim olmuş komutan gibi ölümü beklerken,o uzaktan bakıp,içimdeki mezarlardan haberi olmadan yaşadığımı sandı ve inanın, bana en çok koyan da bu oldu.Şimdi bu satırları da gözucuyla okuyup geçerken, biliyorum ki; ben bir kez daha öleceğim, o ise bir kez daha şiir falan okuduğunu sanacak ve büyük resmi hiç göremeyecek! Sanrım o göremedikçe ben son kez yine anlayacağım,olmayanın var olma çabasındaki sapkın ilişkinin bana verdiği zararları.


Zararlardan konu açılmışken bir soru sormak istiyorum, 24 saatlik bir gün içerisinde bir insan 18 saatin 8 saatini biri üzerine hayal kurmakla, 2 saatini ona yazmakla,2 saatini birilerini ona benzetmekle, 6 saatini ise içindeki çukurlara onu atıp atmamak arasında geçirirken, saat başına 2 sigara yakıyor...Bu duruma göre bu insanın alabileceği yaşam süresi en az kaç yıldır ve alamayacağı hayallerin bedeli en çok kaç hayattır??


Hiç dediğinizi duyar gibiyim.

Neyse yine yazının başına dönersek ve kendimle yüzleşip kendime tokat atmak için bir şeyler söyleyecek isem bunlar; 'hiç olmayanı hep var olmuş gibi düşünüp, olmayan mutluluklarını,olmayacak hayallerini, başkalarıyla paylaşıp ve buna onları ortak etmen, tamamen hiç'liğinden tamamen basitliğindendi.Olmayan başkasını olan başkalarına anlatıp kendini oldurmaya çalışman... Ahh.. Varlığının amacına aslında ne kadar da aykırıydı belki de bu yüzden böyle hiç kaldın' satırları olurdu.

Olurdudan ziyade oldu bile.Evet yüzümde bir tokat acısı hissetmeye,karnımda bir sancı duymaya başladım.(sanırıım başarıyorum içimdeki ötekini yenmeyi) Evet biraz daha üstüme gitmeliyim bu gece..Aslında bu gece satmaya kalkışsam,bilirim ki beş para etmez bu hiç varlığım,bu yüzden bu yazının sonunda varlığımdan ziyade hiç olan benliğimi kutlayacağım ama zafer kazanmış komutan edasıyla bu sefer.Inanır mısınız, içimdeki yalnızlığın, dışımdaki kalabalığa katıldığını duyar gibiyim şimdiden..Gerçekten sesler duyuyorum.

Kulak verin siz de duyabilirsiniz..



Bakın ' hiçliğime' kadeh tokuşturuyorlar.


*




*





*








Duyabildiniz mi hiç?

05 Mart 2016 3-4 dakika 7 denemesi var.
Yorumlar