Ölüm Kapıda Bekliyordu
Şimdi senin annenle yaşadığın o evin balkonunun dili olsa da konuşsa 
yavrum. Orada defalarca burun buruna geldim ölümle...
Her akşam üstü gün can çekişirdi. Ve o korkunç geceler. Yalnız yatağıma 
yattığımda gözlerimi tavana dikerdim önce. Sonra dakikalarca seyrederdim 
tavanı. Ardından bir sigara içmeye karar verirdim. 
Sonra son uykuya dalacak olmanın hüzünlü telaşı sarardı içimi. Beynimde 
oluşan uğultu göğsümün hızla inip kalkmasına sebep olurdu. Tüm sıkıntıma 
rağmen ölmeye cesaret edemediğim için, göğsümdeki bu sıkıntının kendiliğinden 
ölüme dönüşmesi için çok dua ettim.
Ayaklarım beni o balkona götürdüğünde hep ölmekti niyetim. Ama her defasında 
senin hayalin engel oldu. Yapma, yapma baba dedin. Ve yapamadım.
Sonra bembeyaz kıyafetimle, o bembeyaz yatağın üzerine döner, saatlerce 
ağlardım. Hani bembeyaz kıyafet dediysem kefeni çoktan yakıştırmıştım kendime...
Ardından senin delikanlı sesin çınlardı kulaklarımda. "Bir lokma ekmek için çöplük karıştıranları düşün baba". "Sevginin ne demek olduğunu bilmeyenleri düşün baba".
"Sırf Allah'ın (C.C.) rızası için yaşayanları düşün baba".
Belki sen bunları söyleyecek olgunluğa erişememiştin. Belki Allah (c.c) söyletiyordu 
bana ama, en azından ben senin sesini duyuyordum kulaklarımda.
Yasadığım bu anların her defasında:
- Hey! Mübarek kalk ne yatıyorsun? sözleriyle irkilir ve birden ayağa fırladım.
Ölüm kapıda çok bekledi. Ama her defasında sen engel oldun yavrum. Hep senin 
o masum yüzün geldi gözümün önüne. Ve sen hep korudun babanı.
O günlerde sadece evlat sevgisi için atan yüreğim kar beyaz soğuklara terk edilmiş 
olsa da, senin sevginle sımsıcaktı. Gözlerim hayata hep buğulu bakıyordu. Ama akan 
her damla göz yaşım seni düşündükçe sel oluyordu.
Hayatı sorgulamaktan çok yorulmuştum. Gerçek olan hissedilen şeylerdir. Ben hep hayatla senin aranda,
Belki de ölümle senin aranda kaldım. Lakin hep ölüm kaybetti. Senin sevgin kazandı 
sevgili yavrum.
Zaman zaman titreyen ve cansızlaşan parmaklarım senin saçını okşamayı düşününce yeniden canlandı.
Bu sevgi öylesine büyüktü ki, hiç cesaret edemediğim intiharın her türlüsünü 
deneseydim de eminim senin sevginin büyüklüğü kapıma kadar gelen 
ölüme engel olacaktı.
Zamanın birinde; bir Fransız oldukça karmaşık bir intihar girişiminde bulunmuş. 
Bir deniz kıyısında yüksek bir yamacın tepesine çıkıp boynuna bir ip bağlamış, 
ipi de büyük bir kayaya bağlamış. Sonra zehir içmiş ve kendini ateşe vermiş. 
Uçurumdan atlarken de tabancayla kafasına ateş etmiş. 
Ama devamı daha  ilginç. Çünkü kurşun onu ıskalayıp ipi kesmiş, böylece adam 
suya düştüğünde 
asılı kalmamış. Soğuk su yanan elbiselerini söndürmüş. Aynı zamanda onu şoka 
sokarak yuttuğu zehri kusmasını sağlamış. 
Neticede sudan bir balıkçı tarafından çıkarılıp hastaneye götürülen adam orada 
hipotermi (vücut ısısının aşırı düşmesi)den dolayı ölmüş...
Hepsi bir yana belkide o zavallı Fransız'ı yaşatacak senin sevgin gibi bir sevgi 
yokmuş sevgili yavrum.
Öyle ya bu kadar intihar çeşidini bir arada uygulayıp başaramamasına rağmen 
yine de ölümün kapısından dönemedi ise bu durumun başka nasıl izahı olabilir ki...
"Ya İlahi ya Rabbim! Bizi af ve mağfiret eyle. Rahmeti ve mağfiretini üzerimizden
eksik etme.
Bizlerin canını Senin yolundayken al. Senin rızan olmadan kendi canımızı almaktan 
bir vesile ile koru bizi yoksa biz sorgu meleklerine nasıl hesap verir, kabir azabına 
ve cehenneme nasıl dayanırız?"



Hüzünlü bir yazı yaşananlar çoğu zaman unutulmuyor acı ya da tatlı ama işte yüreğimizde ki küçücük de olsa iman ve sevgi kırıntıları yanlış yola gitmelerimize engel oluyor. Tebrik Mehmet bey...👍