Ölüm Üzerine

Ölüm korkunç bir olgu olmaktan çıktı. Kendisine bir kurtarıcı gözüyle bakıyorum bu aralar.
Acı çekmeye programlanmış bedenimin bu işlevini yitirmesi. Bedenin acizliklerinden arınmış bir ruh. Bir rüzgâr kadar özgür, bir yalan kadar gerçek, mantık kadar net. Maddi boyuta anlam katmak için insanoğlu tarafından yaratılmış duyguların yanıltıcılığından uzak.

Hangimiz ne hissettiğini tam manası ile açıklayabilir? Mutluluk dediğimiz olguyu tetikleyen sebepler herkeste aynı mıdır? Mutluluğun tersi mutsuzluk mu yoksa acı mıdır? Eğer acı ise parmağın kanaması ile sevdiğiniz bir insanla yaptığınız tartışma aynı kategoride mi yargılanır? Eğer mutsuzluk ise, mutluluğun ne olduğunu bilmediğimiz halde onun yokluğunu nasıl adlandırıyoruz? Belki de mutsuzluk olarak tanımladığımız karmaşık duyguların altında bambaşka bir şey gizlidir.

Muammalar içinde yaşıyoruz. Gözlerimiz bir kibrit çöpünden ibaret. Ne kendi içimizi ne de yaşadığımız şu hayatı aydınlatabiliyoruz. Kibrit çöpünün ışığında karanlıktan korkarak geçiyor ömrümüz. ?Ben kimim?' sorusuna bir cevap vermekte zorlanıyor ve bu cevabı sürekli değiştirmekten hiç sıkılmıyoruz. Dostlar ediniyoruz, bizim gibi onların da yüzlerinin yarısı karanlık. Aydınlık tarafa baktıkça mutlu oluyoruz. Bilinçaltımızın bir oyunu belki de farkına bile varmadan seviyor benimsiyoruz onları. Bazen karanlık tarafa kayıyor gözümüz. Zifiri karanlığa gözümüz alışacakken çeviriyoruz bakışlarımızı. Kaybetmekten yalnız kalmaktan korkuyoruz. Kaç hatayı kaç yanlışı görmezden geldik ömür boyu kim bilir? Aynı şey bizim içinde geçerli tabi. Öfke ya da sinir olarak adlandırdığımız duygular hücum edince bedenimize bir başkası oluveriyoruz sanki. Biz en fazla kalp kırıyoruz ya cinnet geçirenlere ne demeli?

Tarifsiz acılar içinde yaşıyoruz. ?Neden üzgünüm?' sorununa verecek bir cevabım bile yok. Acılar mı uyuşturuyor beynimi yoksa acılar karşısında hükmü yok mu kelimelerin? Ümit Yaşar'ın Acılar Denizi'nde yüzüyor hayatlarımız. Çektiğimiz acılar değiştiriyor bizi. Karanlığımızın gölgesi çiziyor çehremizi. Acılar eğer maddi bir formda olsaydı evrende acılardan başka bir şey kalmazdı. Nietzsche haklıdır belki çektiğimiz acılar yüzünden gülmeyi icat etmek zorunda kalmışızdır. İnsanoğlunun kendisi ile olan imtihanı daha ne kadar sürecek? Tanrı eli sopalı bir öğretmen gibi biz şımarık kullarına elindeki cetvelle vurmaktan ne zaman vazgeçecek? İnsan ne zaman acının bir ayna olduğunu anlayacak. Ben gülmek değil özgürce bir kalıba gerek duymadan ve farkında olarak hissetmek istiyorum. Kendimden ve toplumun yarattığı ortak akıldan saklanmadan etkilenmeden sadece hissetmek istiyorum annemin saçlarımı okşayışı gibi. Bunun nasıl mümkün olacağına dair net bir şey yok kafamda bu kusurlu genler ve acizliklerle dolu bedenimle olmaması da doğal. Ölüm bir kurtarıcıdır belki. Hapsolduğum acı bedenim olamaz mı?

09 Ağustos 2012 2-3 dakika 12 denemesi var.
Yorumlar