Payidarın Sofrası

Payidarın ikrar sofrasına oturduk; geniş çaplı olmazlarımıza dar gelen zamanların ünlü harfleriyle dövülen kelamlarımızı ispinoz savaşçısı insanlığımızda öldürdük. Fark etmez açlıklarımızın tiye alınan yankılarından birbirimize sessiz sedasız sesleniyorken payidarın gövdesi benimle beraber saçmalayan özgürlükleri olduğu için Tanrı'ya şükrediyordu.

Batmayın gemiler, fişini çekmeyin ölmek üzere olan heyecanlarımızın çünkü payidarın gitmeye hiç niyeti yok. O, ölümsüz; sonsuz. Her şey olmaz diyorken, o; olur hallerine çizim yapıyor hayallerin. Payidar, yönsüz terennüm ederken kulağım onu duymamak için izne çıkmış gibi. Çünkü ben, sonsuzlukların sonlu kalmadıkları için sağladıkları gıcıklık hiyerarşilerine cezbeder bir pürü değilim. Sözlüğümden fırlayan lügat kremleri döküldü. Üstüm başım payidarın sonluluğuma attığı kahkaha budalalı lügat kremalı pasta çakması...

Sonlu ve eğilim yoklaması yapan ceza alanı goygoyculuğu değil doğrularım. Payidar, senin gücün yetiyor sanıyorsan benim gücüm varlıklı bir akıl tutulması. Sen anladın, anladın da; başkaları bu sofranın ruhaniyetine nasıl karışsın? Kafa attım tabağına, pörsük yanakların sallanıverdi. Payidar, ölmek sende bir hayli güzelleşirdi.

03 Kasım 2017 1-2 dakika 464 denemesi var.
Yorumlar