Pencere
Bir pencere gördüm, çok karanlıktı içi. Acaba kaç ay, hatta kaç yıl böyle aydınlığa hasret kalmıştır ? Kim bilir ona kaç defa soğuk hava vurmuş, kaç kez buğulu kalmış. Kuşlar bile önüne konup ötmeyi unutmuşlar sanki. O pencere, her şeyden sanki mahrum. Çocuk sesleri gelir diye bekledim, bekledim ama nafile. Uzak yolların bıraktığı hasretin izini sürüp kaçmışlar. O günden beri vuslat yüzü görmemiş gibi. Bir umut ışığı doğsa, hemen gidip perdelerini takmaya gayret ederim. Eğer yemek kokusu gelse, misafir olabilmek için kapısını çalarım. Gelin görün ki hiç hayat yok o pencerede.
Yaşama sevincini nerede kaybetmiş olabilir ? Bugün de aramaya çıkmış lakin bulamadan eli boş gelmiş. Öyle mahzun mahzun duruşu, beni çok duygulandırıyor doğrusu. Aklıma bir şey geldi ama olur mu ki ? Yanına gidip şarkı söylemek. Bakarsınız suskun dili bir anda çözülüvermiş. Ağlamayı bırakıp gülüvermiş. Taze kana ihtiyaç varmış gibi pencereye can gelmiş.
İsterim ki kuşlar gelip sohbet etsin seninle pencere. Rüzgar essin serin serin etrafında. Çocuklar, babalarını beklesin işten doğru. Güzel güzel yemek kokuları da gelsin. Bir gün inanıyorum, beni misafir edeceksin. Ve o günü sabırsızlıkla bekleyeceğim.
Anısı olan eşyalara dairdi yazınız. Pencerenin akıbetini nice evler, nice köyler yaşamıştır kim bilir, virane olan, içi boşaltılan. Tebrik ediyorum Enes bey. Yazarlık biraz da derinden ve detaycı hissetmeyi, gördüklerine ruh giydirip betimlemeyi gerektirir. Bu yazıda hepsi vardı.