Posalı Düşünceler 1

“ Gökten koç yerine fidan inseydi her yer cennet olurdu.” Ya da bunun gibi bir şey işte.

Ali Şeriatı

Sana mı kaldı Tanrı’nın işine karışmak.

Çoban ve çiftçi, Habil Kabil yani. Hadi şöyle bir sembolize edelim. Çiftçi ekici, çoban kesici tersine bir işleyiş, analoji yani. Çoban koç ve gökten zembille yaşama iniş, meleğin sırtında. Noel Baba kılıklı…insanlar sevinsin hem de Habil’i anmış olalım.

Aslında yukarıdaki söz ona mı ait onu da pek bilmiyorum. Atmosfer çok kirli, yağan bilgiler de çok kirleniyor haliyle.

Ama bildiğim bir sözü var. “Dün komşumuz açlıktan öldü bu gün onun için kurban kestik.” Ve “ Sen İbrahim’in, İsmail’i feda ettiği gibi kurban kesebilir misin?”

İyi sözler söylemiş Ali abi yani toplumun iyiliği için kabarıp kubardığın statükondan başlayıp İsmail’ine kadar uzanan bir fedakarlık yapabilir misin?”

Soğutucularda kampanya varmış, şöyle kallavisinden bi tane alsak mı acaba İbrahim abi?

Abi taktım ya…

Neye taktın?

Elinde bıçak olan kimdi?

Çiftçi.

Bıçağın çobanda olması gerekmiyor mu?

Lan hakkaten bıçağın çiftçide işi ne?

He abi, üstelik katil olan da çiftçi. Ama çiftçinin ne suçu var. Hareket eden her şey daha ilk başta hareket etmenin acısını çeker. Düşünen, düşünmenin acısını çeker. Eylem, eylem olmanın acısını çeker.

Bunca yıl edinimişliklerimle şu kenarda oturuyorum Mesut abi. Kimseye zararım yok, zararsızım ben. Ama bana diyorlar ki yer değiştir daha iyi olacak. Ben de dedim ki onlara, sizin yüksek amaçlarınız uğruna verecek bir parçam yok, bir şeyim yok ki niye yer değiştireyim, burada durağan durumdayım iyiyim ben. İsteğinize uyup yer değiştirirsem suç ve günah işlerim ben. Beni yargılamanıza fırsat üretmek istemiyorum.

Nasıl haksız mıyım Yusuf abi?...

Düz, dümdüz bir alanda oturuyordum. Bir adam geldi aklıma sokuldu. Düzlük, düz olma hali insanı bir yere taşımaz, dedi. İyi de taşınmak isteyen kim meczub mudur deli midir nedir? Aklıma girdi ya bir kere…bir de örnek verdi.

Pencereyi açarsak benim bedenim ile senin bedenin farklı algılar temiz havayı, dedi. Sonra şöyle devam etti. Bu pencereler sıra sıra dizi dizi açarak gidersek bizi farklı bir alana götürürmüş Nevzat abi.

Çarpıcı mıdır çırpıcı mıdır …

Hişt! Bu yazıda küfür yok. Kızar ablalar, ağabeyler. Oysa sövgünün masum olduğu yerde yaşıyorum ben, hem de helalinden.

Tamam söz küfür yok.

Düşüncelerim sıkılıyor, hadi bir şeyler yapalım mı abi? A B C insanı oynayalım mı?

O nasıl bir şey lan?

Şöyle abi, A seviyesinde normal olma hali için eksilerini önce nötr sonra pozitife çevireceksin sonra B ye geçeceksin daha sonra C ye…?

Kredi derecelendirme notu gibi bir şey mi bu?

Eh!.. Bilgi derecelendirme notu diyelim Kamil abi.

Ha anladım. C A yı beğenmez, D C yi beğenmez. Peki Z ye geldik ne olacak? Z kimseyi beğenmez, yüksek akıllı olmak zor iş, vallahi kibir abidesine dönüşür, inan…

Erdem abi, çok kestirmeden gittin be ya…Bir de şöyle düşün aynı ortamda yaşamak A B nin işkencesidir, B C nin işkencesidir.

Lan hakkaten işkence altında yaşam nasıl geçer o zaman.

Öf İhsan abi…sıçtın batırdın oyunun içine. Peki fraktalı işleyelim mi abi yeni bir şeymiş gibi farklı anlaşılıyor…Aslında fraktal buzdolabından yere düşen zeytinin zıplaması, saf ve masum bir çocuğun hıçkırmak için için çıkardığı bir dizi “hık”laması gibidir ama kimse bir şey anlamaz ki o zaman.

Fraktal da ne ki der çoğunlukcu zihinler. Bir algler çeşidi vardı bir de sukulent çiçeği, izleyecekler için Tanrı’ya açılan yol.

“Tanrı’nın doğadaki parmak izi.”demiş biri, iyi demiş.

Şimdi bakıyorum bu mevzu değişik, popüler olma yolunda ilerliyor. Hem de hızla ilerliyor, ultra galaktiko nesiller iç dünyamıza doğru ilerliyor.

Geometrik biçimlerin kırılması, müzik ritmi, ışıktaki ritmik düzen…biçimin metafizik yönü, kısaca öyle diyeyim ben size. Kimi daha ileriye gitmiş fraktala demiş ki gerçek bilginin açılan kapısı. Bunu zihninde görürsen galaktik ermişlik yolunda ilerliyorsun ha.

Buyur buradan yak Vasfi abi.

Yeni dünya düzeninde yeni inançlar lazım, günümüze kadar mitoljik genlerle gelenler bilginin hızlı yayılımı ile çürümeye uğruyor açık zihinlerde. İnanç endüstrisi gibi…

İnsanla oynanması gerekiyor. Ortada sıçan…

Dümdüz alandayım yanıma yaklaştı ya biri, ben hep oradayım aslında. Yaşam çok düz ama keyifli, bir başkasının çevresinde küçük tümsekler, adem onun arkasını merak eder durur boynu ağrıyacak kadar uğraş içinde. Kiminin çevresinde ise dağlar tepeler bocalar durur kan ter içinde.

Dirseği ile dürttü beni. İç şunu…

Gözüne bakarak sordum. Kötü bi şey değil dimi bu, haram filan olmasın sakın?

Yok be abi merak etme sen iç şunu. Sana iyi gelecek.

İçerim ama sana tek sorum var doğru ise içerim yanlış ise….

Hişt küfür yok.

Tamam tamam İlyas abi küfür de bize yakışmaz di mi.

Abi hep kafama takılıyor, takıntılıyım ya bu gece, Zihnim paradokslarla manüpile ediyor beni.

İnsan neden bunalır, bunalıma girer? Soru da bu mu der gibi yüzüme baktı.

Kim?

Dedim ya zihnim manüpile ediyor beni.

Hadi kızın, kızsanıza bana tüm inanmışlıklarınızla. Poseidon öfkesiyle…

Zihnimin altına süpürdüğüm sövgülerimi kusuyorum şimdi.

Aleni açık açık meydan okurcasına cüretkarca.

Bir ceviz ağacı ve ağır bir sülfür kokusu, elma çiçeklerinin hoş kokusunu ağır ağır bastırırken.

Genzimi yakıyor, uyku bastırıyor. Yatır evliya imiş ya insana ağır uyku verirmiş, insanı basarmış.

Tavanları yüksek, giriş holünde islimleşmiş bir derme çatma nice nimetler pişirilmiş bir ocak kendini çoktan emekliye ayırmış.

Geleceğimizi bile katleden yokluk, bizimle gelmiş ya işsiz güçsüz kalmış. Varsıllı ecnebi geçmişi koklarken bizim için Hitler fırınından neyi farklı.

Taş bir Rum evi. Hayır hayır yüksek duvarlarla çevrili bir Ermeni konağı hem de yanar konak yüksek mahremiyetli ön ve arka bahçeli. Erciyes Dağı gibi…

“Cürcürler maallesi”nin darlaşmış en geniş sokağında. Ne de olsa “gayseriliyiz abi.”

Fesüphanallah!

İnek beslenen altımızdaki ahırda her sabah abdest almaya kalkan bir yatır öyküsü. Çarpıldık çarpılacağız…

Yel yok, sülfür kokusu çoğaldı.

Okuyun gadasını aldıklarım okuyun bin bir kere okuyun üfleyin. Yatıra kim saygısızlık etti de kızdı köpürdü böyle…

Kadı Burhanettin’in yüzü suyu hürmetine bizi koru yarabbi!

Amin!

Ana karnım acıktı.

Az sabret!

İyi de beynimin hücreleri ölüyor daha tam gelişmemişken, ihtiyacım varken nasıl sabredeyim.

Sabret dedim ya “gavur südüğü” sabret.

Yatır, bize bitcoin getirecek ana, abdest suyunun karşılığı üç beş atar yanına.

Vah vah! Zamanı çakışması oldu yine gelgiti fazla yaptık galiba.

İnsan, hissettiği yaşamı ile zihinsel yaşamı farklılık gösteriyorsa bunalım başlar kiminde az, kiminde çok, kimi kabullenir kadercidir, nirvanacıdır. Kimi de reddeder isyanda gözükür, özü kendinde bulmak için çabalar. Zihnimiz daldakini istiyor olansa eldeki, yersen. Akıl dogması…

Ver içeyim şunu. Ama bir sorum daha var.

Ne çok soru soruyorsun abi, akıl algoritmamı bozuyorsun…neyse sor haydi.

Duygularımızı negatifize eden duyularımız, görünen ve görünmeyen eksikliklerimiz ve bu eksikliklere bağlı çekilen acılarımız ve haksız düalite. Desem ki namahrem yerleri işaret eden arazlar namahremce görülürse, fazlaca onur kırıcı olmaz mı, varoluşta Tanrısal adaletsizlik gibi.

Fraktalize hastalıklardan söz edemeyiz mi o zaman?

Öf!...Dursun abi dursun, aklının posası çıkmış senin.

Bir şeyin karşısına, bir şeyi koymak için ne çok çabalıyor insan.

21 Haziran 2023 7-8 dakika 27 denemesi var.
Beğenenler (4)
Yorumlar