Rüzgârım Ol

Biraz daha yüksek sesle şarkı söyler misiniz? diye rica edemeyeceğime göre bari kendime emir vereyim dedi kararlı gözlerle.

-Hadi Esin. Ayaklarının üzerine bas ve pencereyi aç.

Isıttığı koltuğuyla vedalaşması uzun sürmemişti. Adımlarının bittiği yer, düşüncelerinin eyleme dönüştüğü noktaydı.

Ahşap doğramaları eskimiş, macunları dökülmüş penceresinin madeni kolunu usulca büktü. Camı sonuna kadar açtı. Belden yukarısı artık tamamen dışarıdaydı.

Gözleri gökyüzünde kanat çırptıktan sonra ağaçların dallarına kondu. Şimdi kuşların şakımasını daha da rahat işitiyordu. Kuşlardan hangisinin solist, hangisinin vokalist olduğunu ayırt edebilmek mümkün değildi. Tabiatın evrensel müziğiydi bu.

-Şan dersi de almamışlar. Bunların hepsi doğuştan alaylı

dedi her birine hayran hayran bakarak.

Temiz havayı içine hapsettikten sonra tekrar koltuğuna gömüldü. Kar beyaz tülü, esen rüzgârın eteği olmuştu adeta. Bir sağa bir sola raks ediyordu.

Esin oturuyordu ama bütün tüyleri ayaktaydı. Omuzları, neredeyse kulak hizasındaydı. İki kolu, yıllardır birbirine hasretmişçesine sıkı sıkı kenetlenmişti. Vücudunun tepkilerine rağmen hareket halindeki tek şeyin yani tülünün özgürlüğüne son vermek istemiyordu.

Ağırbaşlı, yıllardır bıraktığı yerde hiç kımıldamadan öylece duran eşyalarına inat tülü, rüzgârın şiddetine göre kâh afacan bir çocuk gibi bir içeri bir dışarı girip çıkıyor, kâh bir gelin gibi salınıyor, bazen de Karadeniz gibi dalgalanıyor, kabına sığmayan delikanlı gibi coşuyordu.

Sesiyle, nazlı nazlı süzülüşüyle evine misafir olan rüzgârı ağırmaktan son derece mutluydu. Pencereyi kapatırsa tülü de evdeki eşyaların kaderine bürünüp put gibi duracak ve ruhsuzlaşacaktı. Gönlü buna bir türlü razı olmuyordu. Üst üste hapşurmaya başlayınca çaresiz ayağa kalktı ve pencereyi kapattı. Artık tülü de cansızdı.

19 Nisan 2011 1-2 dakika 31 denemesi var.
Yorumlar