Sabır Üzerine

Asıl sabırsız diye bana derler ama bilmezler ki ben nelere sabrettim ve hala da sabrediyorum... Taş olsa çatlardı benim katlandıklarıma. Sabır etmek sanki insan olmanın bir gereğiymiş gibi geliyor bana. Ne tesadüftür ki insan olmak aynı zamanda kişiliğinden ödün vermeden bazı şeylere razı gelmektir. E bu da bir çeşit sabretmek olmuyor mu? Caddede sabretmeden kırmızı ışıkta geçtiğim oluyordur, ya da ne bileyim, otobüs beklerken sabrlı olmamış, gideceğim yere yayan da gitmiş olabilirim. Mesele o değil, onlar kimseyi rahatsız etmeyen tamamen bana özgü sabretmeler. Peki ya hem diğer insanları, hem de beni alakadar eden sabır gerektiren şeyler nelerdir? İşte bunun yanıtı bütün insanlığın bildiği bir şey aslında, hemde cevap çok basit: Hayat! Sabretmemiz, dayanmamız gereken en büyük şey hayattır, ki bunu bütün insanoğlu yapmakla hükümlüdür. Zira hayata, onun bize sunduklarına iyi ya da kötü demeden kabul ediyorsak sabrediyoruz demektir. Sabır hayatın yoncası ve olmazsa olmazıdır.

Şimdi size birkaç somut örnek vermek istiyorum.

Hayatın her insana karşı nasıl bir başlangıcı varsa bunun gibi de bir sonu yazılmıştır. Çoğumuz hayatın bu kanunu yüzünden sevdiğimiz bir insanı kaybetmişizdir. Elde olmayan sebeplerden dolayı sevdiğimiz bu insanın ellerimizden sıyrılıp gidişine dur diyemeyiz ve artık onsuz bir yaşam bizi beklemektedir. İşte sabır bu noktada devreye girer. İnsan sabretmeye, direnmeye başlar.

Mesela bir de ülkemizde şöyle bir durum var, ki keşke olmasa, eşinin dayaklarına, hakaretlerine sırf çocukları zarar görmesin, onlar yara alması diye sabreden kadınlar, bir bakıma hayat mağdurları var. Bu mağdur kadınlar gördükleri onca işkenceye ve onur ve gurur kırıcı şeylere katlanmakla hayatın onlara yazdığı kötü senaryoyu oynarlar. Sonuç ise hep aynıdır; kocasının hiddetinden korkan kadın korkusuna ne polise gidip şikayette bulunabilir, ne de çocuklarını alıp babasının evine gidebilir. Her halükarda yara alan bu kadın artık yaşayacağı bütün sabır noktalarını en yüksek raddesinde yaşamıştır.

İşte, hayatın cilvesi dediğimiz şey bu olsa gerek. Sağ gösterip, soldan yüzüne osmanlı tokatı gibi çakan bu hayat bizlere o kadar çok sabretmeyi öğretir ki, belki de bize kazandırdığı en iyi şey budur. Az önce anlattığım örneklerde bu düşüncemi oldukça kanıtlar durumda. Aslında tamamıyle amacım sabır kelimesinin yüceliğini anlatmaktı sizlere. Hayatın bu yöndeki saptamalarını şimdilik bırakmak istiyorum. Yine de fazla uzaklaşmayacağım bu konudan.

Sabretmenin, her duygunun olduğu gibi, bir köprüsü vardır. Bu köprüde çeşit çeşit sabır taşları bulunur. Ki biz bu taşları hiç göremesek de hep ağzımızdalardır, her sabredişimiz bize o taşları birer birer yok etme olanağı verir. Ama tükendiğimiz ve daha fazla sabredemediğimiz zamanlarda ise bu taşlar çatlar ve sabır taşının bile dayanamadığı şeylere bizim, çok kolay olmasa da, dayandığımız gün yüzüne çıkar. Öyle bir şeydir ki bu sabır denilen şey, çok kutsal aynı zamanda çok da önemlidir. Belki de bundandır ki şu hayatta zoraki bir şeylere bürünmek zor.

Aslında yaşamak, hayatı anlamak, sorunlarla baş etmek de oldukça zor, ama en önemlisi sabır taşlarını çatlatmadan yaşamak çok daha zor. Yaşamın kör kuyularına düşmeden sabır köprüsünde bulunmak, bir kerecik de olsa o duyguyu yaşamak gerek diye düşünüyorum. Zaten bir insanın her şeye sabretmesi mümkün değil. Bir bakıma sabretmek aynı birini affetmek gibidir, bir büyüklük sayılabilir. Bu yüzden yerinde ve zamanında sabır göstermek gerekir.

Sonuç olarak sizlerden istediğim ve kendimden beklediğim, hayatın her şeyine dayanamasak da, en azından birilerine boyun eğmeden yaşamasını öğrenelim...

24 Ağustos 2011 3-4 dakika 88 denemesi var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (2)
  • 12 yıl önce

    O kocaman sabır dolu güzellik dolu yüreğine sevgimle saygımla kardeşim.

    Paylaşımının her cümlesine katılıyor kaleminin ve yüreğinin erdemini alkışlıyorum

    Tebrik ederim

  • 12 yıl önce

    Çok teşekkür ederim Nilgün Hanım.

    Sevgilerimle...